Yoksulluk Nafakası Tartışmalarına Sosyolojik Bir Yaklaşım: Güçlü Aile, Erkek Mağduriyeti, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği

Hilal Dikmen

Boşanmalara yönelik demografik veriye göre Türkiye’deki boşanmalar son on senede %29 oranında artmış görünmektedir (CNNTürk, 2018). Bu artışa rağmen Türkiye’deki kaba boşanma hızı 2017 yılında binde 1,6 olmuştur, bu haliyle Türkiye’deki boşanma oranları OECD ülkelerinin hâlâ oldukça gerisinde seyretmektedir (OECD, 2019;  _ TRT Haber, 2018).  Boşanma, duygusal ve toplumsal sonuçların yanı sıra ekonomik sonuçları da beraberinde getirir. Türkiye’deki aile mahkemeleri boşanmalarda dört finansal araç sunar: 1) maddi ve manevi tazminat, 2) iştirak nafakası, 3) mal paylaşımı ve 4) yoksulluk nafakası. Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesine göre, “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.” Bu kanun maddesinde cinsiyetler arası bir ayrım gözetilmiyor olsa da boşanma davalarında büyük bir çoğunlukla kadınlar yoksulluk nafakası almaya hak kazanmaktadır. Bu asimetrinin temel nedeni toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir. Çocuklu boşanmalarda çocuğun velayeti büyük çoğunlukla kadınlara verilmektedir, kadın istihdamı oranı düşüktür ve okuryazar nüfus oranında kadınların sayısı daha azdır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2017’de Türkiye’de kadının durumuna yönelik araştırmasına göre, erkek istihdam oranı %65,1 iken kadın istihdamı oranı %28; okuryazar olmayan erkek nüfusu oranı %1,6’yken kadın nüfusu oranı %8,5’tir (TÜİK, 2017). Dünya Ekonomik Forumu’nun 2017’deki Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Endeksi’ne göreyse Türkiye, 144 ülke arasında 131. sırada bulunmaktadır (World Economic Forum, 2017). Türkiye’deki boşanma oranları dünyanın diğer ülkelerine nazaran düşükken hükümet kanadında boşanmaları önlemeye dair bir kaygı gelişmiştir (BirGün, 2015; Gazete Duvar, 2019) ve bu amaçla yapılması planlanan kanuni değişikliklerde doğrudan Aile Hukuku tartışma konusu olmuştur.

Boşanmaları engellemeye yönelik kaygıyla birlikte anılan yasal düzenlemeler arasında yoksulluk nafakasının süre sınırının olmaması ile 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun[1] ve İstanbul Sözleşmesi[2] sıklıkla dile getirilmektedir. Özellikle son birkaç yıldır yoksulluk nafakasının süre sınırı olmaksızın verilmesine odaklanan eleştiriler ve itirazlar yükselmektedir. Fakat bu eleştiri ve itirazlar, temelde yoksulluk nafakası alan kadınları hedef almaktadır. Kendini “nafaka mağduru” olarak tanımlayan boşanmış erkekler, onların ikinci evliliklerindeki eşleri ve aileleri, mağduriyet hikâyeleriyle bu tartışmaların içinde önemli bir yer tutarken son aylarda özellikle muhalif medya organlarında boşanmış kadınların yaşadıkları sorunları da açığa çıkaran hikâyelere yer verilmiş; kadın örgütleri yoksulluk nafakasına ilişkin kanun maddesinde değişiklik yapılmamasına dair kampanyalar başlatmıştır. Bu yazıda yoksulluk nafakasının tarihçesine, nafakaya ilişkin tartışmaların ortaya çıkışı ve son haline, kendini nafaka mağduru olarak tanımlayan grupların itiraz ve taleplerine, medyanın ve hükümetin konuya ilişkin tavrına, son olarak da toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından yoksulluk nafakası tartışmalarının vurguladığı yönlere değinilecektir.

Türk Medeni Kanunu’nda Yoksulluk Nafakasının Kısa Bir Tarihçesi

İlk Türk Medeni Kanunu, İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak 17 Şubat 1926’da TBMM tarafından kabul edilmiş ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe konmuş olan 743 sayılı kanundur. 743 sayılı kanunun 144. maddesinde “Kabahatsiz olan karı yahut koca, boşanma neticesi olarak büyük bir yoksulluğa düşerse, diğeri boşanmaya sebebiyet vermemiş olsa dahi kudreti ile mütenasip bir surette bir sene müddetle nafaka itasına mahkûm edilebilir.” ibaresi yer almaktaydı. Bugün yoksulluk nafakası düzenlemesine karşı çıkan grupların en sık dile getirdiği şeylerden biri olarak bu yasal düzenleme karşımıza çıkmaktadır. 1 Ocak 1988 tarihinde İsviçre’de yürürlüğe giren yeni Medeni Kanun’un ardından, Türkiye’de de 4 Mayıs 1988’deki 3444 sayılı yasayla birlikte Medeni Kanun’un bazı maddelerine kadın-erkek eşitliğini gözeten değişiklikler getirilmiştir. Ocak 2002’de kabul edilen ve bugün de geçerli olan 4271 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda, 1988’de yoksulluk nafakasına ilişkin 175. maddeyle getirilen değişiklik geçerliliğini korumuştur (Başpınar, 2003).

Yoksulluk Nafakası Tartışmalarının Ortaya Çıkışı ve Bugünü

Nafaka karşıtları tarafından “süresiz nafaka” olarak terimleştirilen yoksulluk nafakasının nasıl “daha adil” bir hâle getirileceği özellikle 2017 yılından bu yana kimi medya organlarının manşetlerinde sıkça yer almaktadır.

Yoksulluk nafakasına ilişkin itiraz ve tartışmaların ilk kez resmi olarak ortaya çıkışı, 2016 yılında TBMM tarafından hazırlanan “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu”dur.[3] Bu araştırma raporunda yer alan ve 6284 sayılı Kanun’da koruyucu tedbir kararı için delil ve belge şartı getirilmesi, yoksulluk nafakasına süre sınırı getirilmesi ve erken yaşta evliliklerde taraflardan ikisinin 15 yaş altında olmasının şahsi cezasızlık sebebi sayılacağına dair düzenleme yapılması gibi öneriler kadın örgütleri tarafından kadın ve çocuk haklarına saldırı niteliği taşıdığı belirtilerek tepki görmüştü (Bianet, 2016). Haziran 2018’de Adalet Bakanı Abdülhamit Gül yoksulluk nafakasına ilişkin kanun maddesine ilişkin bir reform paketi üzerinde çalıştıklarını, nafakaya bir alt ve üst süre sınırı getirileceğini, bunun iki tarafı da mağdur etmeyecek bir çalışma olacağını duyurdu (Karakuş, 2018). Ağustos 2018’de ise yeni başkanlık sisteminin ilk 100 günlük planı açıklandı ve planda “nafaka ödeme sisteminin adil bir hâle getirilmesi” maddesine yer verildi (Cumhuriyet, 2018).

Bu açıklamanın ardından Eylül 2018’de İstanbul Aydın Üniversitesi’nde “Süresiz Nafakaya Adil Çözüm Sempozyumu” düzenlendi ve kendini “nafaka mağduru” olarak tanımlayan gruplara söz hakkı tanınarak nafakanın süreli olmasını savunan hukukçular ve akademisyenler bir araya geldi. Ancak bu sempozyumda ne kadınların anlatılarına ne de kadın örgütlerinden temsilcilere yer verildi. Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ise 10 Ekim 2018 tarihinde “Gündem Buluşmaları: Nafaka Sistemi” başlığıyla bir çalıştay gerçekleştirdi. Resmi makamlarda nafakaya ilişkin en son açıklama, Mayıs 2019’da Adalet Bakanı tarafından yapıldı. Bakan, “Bir nafakanın süreli ya da objektif kriterlerle hakkaniyet ve adalet ölçüsü içerisinde düzenlenmesi gerekir. Bu konuda çalışmalar da var. Alt üst sınır konusunda teknik çalışmalar Bakanlıkça tamamlanmak üzere” açıklamasında bulundu (Sabah, 2019).

2019 yılı içerisindeyse İzmir ve Ankara başta olmak üzere pek çok farklı şehirdeki barolar ve TÜBAKKOM (Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu) nafaka çalıştayları düzenleyerek güncel uygulamalar ve yapılması planlanan değişiklikler üzerine tartışmalar yürüttüler (İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi, 2019; Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi, 2019; İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi, 2019; TÜBAKKOM, 2019). Baroların yayımladıkları sonuç bildirgelerinde kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı deneyimledikleri zorluklara, kadın istihdamının ve kreş hizmetlerinin yetersizliğine, ödenen nafaka miktarlarının düşüklüğüne dikkat çekilerek güncel uygulamada bir değişikliğe gidilmemesi önerilmiştir. Baroların yaptıkları çalışmalar yoksulluk nafakası hakkındaki bilgi kirliliğinin de önüne geçmek amacıyla toplumdaki genel durumu ortaya çıkaran, yoksulluk nafakasına ilişkin doğru bilgileri de paylaşmıştır. Baroların dikkat çektiği noktalardan biri de tartışılması gereken konunun nafaka hakkı değil, “tahsil edilemeyen nafakalar” olduğudur. Baroların sonuç bildirgelerinde ve avukatların açıklamalarında nafaka almaya hak kazanan kadınların yoksulluk ve iştirak nafakalarının tahsilinde yaşadıkları zorluklar vurgulanmıştır. Nitekim boşanmış kadınların en sık vurguladığı sorunlardan biri de nafaka tahsilinde yaşanan sıkıntılar ve nafaka ödemeyen taraflara yaptırım uygulanması için gerekli bürokratik süreçlerin zorluğudur (Turğut, 2015: 143-144).

Yoksulluk nafakası tartışmalarındaki en önemli sorunlardan biri konuya ilişkin veri eksikliğidir. Adalet Bakanlığı ile Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Türkiye’de nafaka veren kişilerin sayısı, ödenen nafaka miktarları, nafaka artırım taleplerinin sayısı, nafakanın üç ay ödenmemesi durumunda tazyik hapsine çarptırılmış kişi sayısı, kendini nafaka mağduru olarak tanımlayan kişilerin sayısına dair bir veri sunamamaktadır. Nafaka karşıtı gruplar tarafından Türkiye’de iki milyon nafaka mağduru bulunduğu iddia edilmektedir (Yeni Şafak, 2019). Fakat bu sayılar tahmini olmaktan öteye geçememekte, dolayısıyla Türkiye’deki gerçek durumu yansıtmamaktadır. Bu bakımdan boşanmalarda hâkim tarafından hükmedilen nafaka miktarları ve boşanmalar sonunda hangi oranda yoksulluk ve iştirak nafakalarına hükmedildiğine dair bir araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Böylece ortada gerçek bir mağduriyet olup olmadığı resmi verilerle anlaşılacak ve gerçek oranlar üzerinden bir tartışma yürütmek mümkün olacaktır. Buna ek olarak, boşanan kişilerin ait oldukları sosyal sınıf da sosyoekonomik göstergeler ve boşanma arasındaki ilişkiyi analiz edebilmemiz, nafaka miktarlarının kişilerin gelirleri oranında takdir edilip edilmediğini anlamamız açısından gereklidir.

Şu ana dek yoksulluk nafakası miktarları ve nafaka tahsili sorunlarına dair yayımlanan tek çalışma Kadın Dayanışma Vakfı’nın 11 ilde görülmüş nafaka talepli 140 adet nafaka ve boşanma davasını inceleyerek yürüttüğü araştırmadır (Kadın Dayanışma Vakfı, 2019). Araştırmanın sonuçlarına göre mahkemelerce hükmedilen nafakaların ortalaması 370 TL, %66’dan fazlasının ortalamasıysa 262 TL’dir. Hükmedilen nafakaların %50,7’si yükümlüler tarafından ödenmezken nafakanın tahsili için icra yoluna başvurulma oranı %44,3’tür, ancak icra yoluyla da nafakaların tamamı tahsil edilememektedir. Rapora göre, nafaka miktarlarının bu denli düşük olmasının nedenleri arasında nafaka yükümlülerinin mal varlıklarını mahkemelere eksik bildirmeleri, mal kaçırmaları ve gelirlerini düşük göstermeleri yer almaktadır. Ayrıca mahkemelerde asgari ücret, yoksulluk ve açlık sınırlarının bir standart olarak davalarda uygulanmaması ve sosyoekonomik durum incelemelerinin yeterli düzeyde yapılmaması da düşük nafaka miktarlarının diğer nedenleridir.

Kadın örgütleri, Medeni Kanun’un 175. ve 176. Maddelerinde yapılması planlanan yoksulluk nafakasına süre sınırı getirilmesine yönelik değişikliğin, kadınların boşanma kararı almalarını daha da zorlaştıracağına ve toplumsal cinsiyet eşitliğini derinleştireceğine dair açıklamalarda bulunmuşlardır (Nafaka Hikayesi, 2019). Buna ek olarak, 6284 sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik itirazların da yoksulluk nafakasına ilişkin öngörülen değişikliklerle birlikte düşünülmesi gerektiğine, olası değişikliklerin kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından elde edilen kazanımları ortadan kaldıracağına da dikkat çekmektedirler. Feminist avukatların dikkat çektiği noktalar arasında kadınların evlilik içinde, boşanma sürecinde ve sonrasında maruz kaldıkları ekonomik şiddet, evlilik içerisinde yaşlı ve çocuk bakımı yükünden ötürü kariyerlerine yatırım yapamamaları, eğitime ulaşımlarındaki zorluk, eş baskısıyla iş hayatına atılamamaları, boşanma sonrasında çocuk bakımı yükünü tek başlarına üstlenmeleri ve iş hayatını tanımayan kadınların boşanma sonrasında iş bulmakta yaşadığı güçlükler yer almaktadır (Nakıpoğlu, 2018).

Bugün yoksulluk nafakası tartışmalarında çoğunlukla hikâyelerine yer verilmeyen kadınların sesini duyuran bir “Nafaka Hakkı Platformu” kurulmuştur (Nafaka Hikâyesi, Medium Hesabı). Ayrıca nafaka hakkının korunmasına yönelik bir imza kampanyası da başlatılmıştır.[4] Kadınların boşanma sonrası toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı deneyimlerine yönelik etnografik ve sosyolojik çalışmaların sayısı da artmaktadır (Yıldırım, 2017; Özar ve Yakut-Çakar, 2013; Küçükşen, 2016; Gedik, 2015). Araştırmalara göre, boşanmanın ekonomik sonuçları, erkeklerden çok kadınları etkilemektedir. Bunun başlıca nedenleri kadın işsizliği veya kadınların düşük gelirli işlerde çalışmak zorunda olmaları, nafaka ve sosyal yardım gibi dış desteklerin yetersizliği ve düzensizliğidir (Tor, 1993). Araştırmalar kadın örgütlerinin dikkat çektiği noktaları destekler niteliktedir.

Yoksulluk Nafakasına İtiraz Eden Gruplar ve Talepleri

Yoksulluk nafakasına yönelik tartışmaların başlangıcını 2014 senesine kadar götürmek mümkündür. 2014 yılında kendini “nafaka mağduru” olarak tanımlayan bir grup insan, Facebook’ta “Boşanmış İnsanlar ve Aile Platformu” (BİA Platformu) isimli bir grup kurmuş ve change.org’da güncel yoksulluk nafakası uygulamasına ve 6284 sayılı Kanun’a itiraz eden bir imza kampanyası başlatmıştır.[5] Yoksulluk nafakası, 6284 sayılı Kanun, İstanbul Sözleşmesi ve boşanmalarda çocuğun velayetinin verildiği tarafın çocuğu diğer tarafa göstermediği durumda icra yoluyla çocuğun görülmesi gibi yasal uygulamalara karşı çıkan gruplar daha sonra “Türkiye Parçalanmış Aileler ve Çocuklar Platformu”, “Boşanmış Babalar Platformu”, “Süresiz Nafaka Mağdurları Platformu” olarak çeşitlenip çoğalmıştır.

Güncel nafaka uygulamalarına itiraz eden grupların iddiaları arasında yoksulluk nafakasının boşanmış erkeklerin ekonomik güçlerini ve sosyal ilişkilerini kısıtladığı ve yeni bir aile kurmalarına engel olduğu; yoksulluk nafakasının kadınların güçlenmesinin önünde bir engel olduğu; nafakanın kadınları evlilik dışı birlikteliklere, kayıt dışı çalışmaya ve boşanmaya teşvik ettiği; süresiz olarak nafaka ödemenin yalnızca boşanmış erkekleri değil, erkekler ekonomik ve duygusal sorunlarla boğuştukları için onların annelerini, kız kardeşlerini, ikinci evliliklerindeki eşlerini de etkilediği; “aile yapımıza koyulan bir dinamit” olduğu gibi maddeler yer almaktadır. Buna bağlı olarak yoksulluk nafakasına en az bir en fazla beş yıl süre getirilmesini talep etmektedirler. Beş yılın sonunda nafaka alan kadınlar yoksulluktan kurtulamamışlarsa Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal devlet ilkesini yerine getirerek bir fon oluşturmasını ve kadınlara bu fon aracılığıyla maddi yardımda bulunmasını önermektedirler.

Aynı grupların ortak olarak itiraz ettikleri diğer yasal uygulamalar, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesinde önemli kazanımlar olan 6284 sayılı Kanun ile İstanbul Sözleşmesi; boşanma davalarında çocuk velayetini büyük çoğunlukla alan kadınların eski eşlerine çocuklarını göstermemeleri durumunda babanın çocuğu, İcra İflas Kanunu’nun 25. maddesindeki çocuk tesliminin taşınır mal gibi yapılmasına olanak veren hüküm aracılığıyla teslim almasıdır. Çocuğun icra yoluyla görülmesi durumunda talepte bulunan ebeveynin harç, yol gideri, uzman ücretini kapsayan bir harcama yapması gerekmektedir. 6284 sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin itirazlarsa bu yasal uygulamaların kadınlar tarafından suistimal edildiği etrafında toplanmaktadır. Ayrıca bu yasal uygulamaların Türk aile yapısı dikkate alınmadan düzenlendiği ve yoksulluk nafakasıyla birlikte kadın cinayetlerinin, aile içi şiddetin ve ailelerin dağılmasının nedenleri arasında olduğu yönünde iddialar da hem medya organlarında hem de nafaka karşıtı grupların söylemlerinde karşımıza çıkmaktadır (Yeni Akit, 2017). Nafaka mağdurları, bu yasal uygulamaların kadına pozitif ayrımcılık ilkesini benimsediğini ve kadın erkek eşitliğine uygun olmadığını ileri sürmektedir.

Hiç şüphesiz boşanmalar, kadınlar ve erkekler üzerinde farklı toplumsal, duygusal ve ekonomik sonuçlara neden olmaktadır. Nafaka karşıtı grupların en çok vurguladıkları konular arasında “erkek mağduriyeti” ve “ailenin önemi” yer almaktadır. Yukarıda da bahsedildiği gibi, ekonomik zorlukların doğurduğu duygusal zorluklarla açıklanan erkek mağduriyeti ikinci evliliklerdeki eşler ile annelerin ve kız kardeşlerin boşanmış erkeklerin sorunlarından ötürü yaşadıkları mağduriyetlerle birlikte anılmaktadır. Bu bakımdan kadınların bu erkek mağduriyetinin meşrulaştırılmasında bir etken görüldüğünü söylemek mümkündür. Öte yandan nafaka alan boşanmış kadınlar, düşük miktarlardaki nafakayı alabilmek için nikâhsız ilişki yaşayan veya kayıt dışı çalışan kadınlar olarak betimlenmektedir. Süre sınırı olmaksızın nafaka ödemenin ikinci evlilikler içerisinde sorunlara neden olduğunu vurgulayan gruplar özellikle yeni evlilikleri içerisinde sahip oldukları çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını belirtmektedir. Bir diğer şikâyetse, boşanmış erkeklerin nafaka ödedikleri için yeni bir evlilik yapmaktan çekinmeleridir. Fakat TÜİK’in 2018 boşanma istatistiklerine bakıldığında eşi ölen ve eşinden boşanan kadınların yeniden evlenme oranları %12,9 (N=71.126) iken erkeklerde bu oran %14 civarıdır. Kadınların ikinci evlilik yapmalarının önünde toplumsal ve ekonomik nedenlerin yanı sıra çocuklu boşanmalarda velayetin çoğunlukla kadınlara verilmesi de yer almaktadır.

Nafaka karşıtı gruplar içerisinde yoksulluk nafakasının, 6284 sayılı Kanun’un ve İstanbul Sözleşmesi’nin Türk aile yapısına ters düştüğü yaygın bir biçimde iddia edilirken aile yapısının önemi sık sık vurgulanmaktadır. Aynı gruplar, söz konusu yasal uygulamaların, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin sebebi olduğunu ileri sürmektedir. Bu yaklaşımın, şiddet ve cinayet eylemlerinin meşrulaştırılmasının bir yolu olduğu düşünülebilir. Bilhassa ev içi şiddet olaylarında tedbir kararı çıkarılmasını mümkün kılan 6284 sayılı Kanun, çoğunlukla kadınlar tarafından başvurulduğu göz önünde bulundurulduğunda, kadına yönelik şiddeti önleyici bir işleve sahiptir.

Kadınların ve erkeklerin toplum içerisinde karşı karşıya kaldıkları, cinsiyetlerinden kaynaklı zorluklar, yoksulluk nafakası tartışmalarında kadın örgütleri tarafından sıkça dile getirilirken hem hükümet kanadında hem nafaka karşıtı propaganda yapan medya organlarında hem de nafakaya süre sınırı getirilmesini talep eden gruplar arasında görünmez kılınmaktadır. Diğer yandan, yoksulluk nafakası hakkını çoğunlukla kadınların kazanması kadın yoksulluğunun erkeklere oranla daha yüksek olduğunu gösterirken erkeklerin yaşadıkları ekonomik zorlukları dile getirmeleri erkek nüfusunda da yoksullaşmanın derinleştiğinin bir göstergesi sayılabilir.

Sonuç

Özellikle 2010 sonrasında, kadın-erkek eşitliğini benimsemeyen “güçlü aile, güçlü toplum” söylemi, neoliberal ve muhafazakâr politikalara geçişte bir meşrulaştırma olarak kullanılmıştır. Bu geçiş, sosyal hizmetlerin üstlendiği bakım yükünün devletten ailevi kaynaklara ve bakım görevinin dolaylı yoldan kadınlara aktarılmasıyla başlamıştır (Yazıcı, 2012). Yoksulluk nafakası tartışmalarında da önemli bir yer tutan “güçlü aile” söylemi, boşanmaların önlenmesine dair kaygıda kendini göstermektedir. Medya organları da nafakayı, boşanmaya teşvik edici unsurlardan biri olarak sunmaktadır.

Nafakanın süreli olmasını talep eden grupların talepleri arasında da, kadın örgütlerinin itirazları ve talepleri arasında da bu kadın-erkek eşitliğine dayalı sosyal politikalara duyulan ihtiyaç yer almaktadır. Ancak yoksulluk nafakasına süre sınırı getirilmesine dair düzenlemeler yapıldığı duyurulurken, kadının toplumdaki statüsünü güçlendirmeye yönelik sosyal politikalara dair bir adım görülmemektedir. Yoksulluk nafakasına süre sınırı getirilmesi durumunda, süre sonunda yoksulluktan kurtulamamış kadınlara istihdam, bakım hizmetleri veya nakdi yardım bakımından nasıl bir yardım planı sunulduğu sorusu cevapsız kalmaktadır. Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın düzenlediği nafaka çalıştayına Türkiye Kadınlar Birliği ve Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu dışında kalan, bağımsız çalışan kadın örgütlerinin davet edilmemesi ve ısrarlı talepler sonucunda yalnızca Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın görüşmelere katılması, karar alıcıların kadın haklarına yönelik tutumuna ışık tutmaktadır (Gazete Patika, 2018).

Muhafazakâr çizgideki bazı medya organlarıysa yoksulluk nafakası tartışmalarında “mağdur erkek hikâyeleri”ni sayfalarına taşırken boşanmış kadınlara yönelik ayrıştırıcı bir dil benimsemektedir. Örneğin, 2018 yılında farklı mecralarda yayımlanan “Nafaka artırımı istedi, duruşmaya nişanlısıyla geldi!” başlıklı habere konu olan kadın için oluşturulan “ahlaksız kadın” imajı, tüm nafaka alan boşanmış kadınlara karşı takınılan saldırgan tavrın en akılda kalıcı örneklerinden biridir (Yeni Akit, 2018). Oysa kadının iştirak nafakasını artırma talebiyle duruşmaya geldiği bilgisi sadece konunun peşine düştüğünüzde öğrenebileceğiniz bir “ayrıntı” olarak kalmıştır.

Erkeklerin karşılaştıkları ekonomik sorunların başlıca kaynağı olarak nafaka ödedikleri eski eşlerini gösteren bir tutum benimseyen söz konusu medya organları kadın örgütlerini, boşanmış kadınları, toplumsal cinsiyet eşitliği taleplerini ve 6284 sayılı Kanun ile İstanbul Sözleşmesi’ni de hedef almaktadır. Bu bakımdan hem hükümetin taraflara eşit kendini ifade imkânı sunmaması hem de medya organlarının muhafazakâr bir çerçeve içerisinde boşanmış kadınları hedefe koyan ve ötekileştiren tutumu, boşanmış erkekler ve kadınlar arasında olası bir diyaloğu imkânsız hale getirmektedir.

Aile kurumunun, hem toplumun devamlılığını sağlaması hem nüfusun kontrolünde önemli bir araç olması hem de bireyi toplumsal hayata hazırlaması bakımından önemi yadsınamaz. Bu açıdan, toplumsal ve bireysel bir konu olarak boşanma olgusu da kamusal politikalarda gözetilebilir. Ancak, yoksulluk nafakasında bugün karşılaştığımız tablo, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucudur. Büyük çoğunlukla kadınların nafaka almaya hak kazanması, toplumdaki kadın yoksulluğunu gözler önüne sermektedir. Eğitim, istihdam, bakım yükü gibi konularda cinsiyete dayalı eşitsizlik bu yoksulluğun başlıca nedenidir. Öte yandan yoksulluk nafakasına itiraz eden erkeklerin bir kısmının hikâyeleri toplumdaki erkek yoksulluğunu, artan işsizlik oranlarını, dolayısıyla içinde bulunduğumuz ekonomik krizi de işaret etmektedir.

Yoksulluk nafakasına dair tartışmaların boşanmaları önlemek kaygısıyla birlikte dile getirilmesi, 6284 sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesi gibi kadına yönelik şiddeti önleyici işlev gören ve toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik birer kazanım olan yasal uygulamalara ilişkin geri adım atılması endişesine neden olmakta ve kadın ile erkek arasındaki eşitsizliğin derinleşmesine yol açma ihtimali taşımaktadır. Kadının toplumdaki dezavantajlı konumunun billurlaşmış bir hâlini gözler önüne seren yoksulluk nafakasına süre sınırı getirmeye yönelik adımlar ve kadının statüsünü güçlendirmeyi amaçlayan sosyal politika üretimindeki zayıflıklar, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması bakımından kaygı vericidir.

İlgili bakanlıklar, yoksulluk nafakasından kaynaklandığı iddia edilen mağduriyetleri açığa çıkarmak amacıyla istatistiksel çalışmalar yürütmemektedir. Tahminî, dolayısıyla kanıta dayalı politika üretimine elverişli olmayan sayılar üzerinden toplumun tamamını etkileyecek hukuki düzenlemelerin yürürlüğe konması sakıncalıdır. Nafaka düzenlemesine dair çalıştaylarda kadın örgütlerinin kendini mağdur olarak tanımlayan gruplarla ve nafaka düzenlemesine karşı olan diğer kimselerle eşit temsil hakkı bulamayışı hiçbir tarafı mağdur etmeyecek, hakkaniyetli düzenlemelerin önündeki diğer bir engeldir.

Kadınların istihdamına, eğitimine, omuzlarına yüklenmiş bakım yüküne yönelik sosyal politikalar ve aktif uygulamalar olmaksızın yoksulluk nafakasına süre sınırı getirilmesi toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirecek ve kadınları ekonomik, psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalsa dahi aile içerisinde kalmaya zorlayacak sonuçlar doğurmaya açıktır. Medya organlarında boşanmış kadınlara yönelik ayrıştırıcı dil, nafaka uygulamalarına yönelik yanıltıcı bilgiler ve toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik saldırgan tutum kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği derinleştirmede önemli bir rol oynamaktadır. Son olarak, yoksulluk nafakasına yönelik sosyolojik çalışmalar konunun kısa bir süre önce gündeme taşınmasından ötürü şu anda yeterli değildir. Bu nedenle yoksulluk nafakası tartışmaları, hem niteliksel hem de niceliksel araştırmalarla aydınlatılmaya ihtiyaç duymaktadır.

Kaynakça

Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi. (2019). Tüm yönleriyle nafaka çalıştayı sonuç bildirgesi. http://www.ankarabarosu.org.tr/HaberDuyuru.aspx?DUYURU&=2361

Başpınar, Y. D. (2003). Türk Medeni Kanunu ile Aile Hukukunda yapılan değişiklikler ve bu konuda bazı önerilerimiz. Dergi Park , 79-101.

Bianet. (16 Mayıs 2016). EŞİTİZ’den boşanma komisyonunun önerilerine tepki. http://bianet.org/bianet/insan-haklari/174845-esitiz-den-bosanma-komisyonunun-onerilerine-tepki

BirGün. (09 Aralık 2015). AKP’den ‘evlilikler azalıyor, boşanmalar artıyor’ önergesi. https://www.birgun.net/haber/akp-den-evlilikler-azaliyor-bosanmalar-artiyor-onergesi-97341. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

CNNTürk. (06 Mart 2018). Türkiye’de son on yılda evlilikler azaldı, boşanmalar arttı. https://www.cnnturk.com/turkiye/turkiyede-son-10-yilda-evlilikler-azaldi-bosanmalar-artti. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Cumhuriyet. (03 Ağustos 2018). İşte Adalet Bakanlığı’nın 100 günlük eylem planı. http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1045368/iste_Adalet_Bakanligi_nin_100_gunluk_eylem_plani.html. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Gazete Duvar. (14 Mart 2019). Aile Bakanı’ndan BM’de nafaka açıklaması: Boşanmaların önüne geçmeye çalışıyoruz. https://www.gazeteduvar.com.tr/politika/2019/03/14/aile-bakaninda-bmda-nafaka-aciklamasi-bosanmalarin-onune-gecmeye-calisiyoruz/. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Gazete Patika. (10 Ekim 2018). Kadın örgütleri: Nafaka düzenlemesi, psikolojik, cinsel ve fiziksel şiddeti artıracak. https://www.gazetepatika10.com/kadin-orgutleri-nafaka-duzenlemesi-psikolojik-cinsel-ve-fiziksel-siddeti-artiracak-24621.html. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Gedik, E. (2015). Trapped in between state, market and family: experiences of moderately educated divorced and widow women. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Ankara.

İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi. (2019). https://www.istanbulbarosu.org.tr/HaberDetay.aspx?ID=14590&Desc=Yoksulluk-Nafakas%C4%B1nda-Yeni-Bir-Yasal-D%C3%BCzenlemeye-%C4%B0htiya%C3%A7-Yoktur. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi. (07 Mart 2019). Nafaka çalıştayı sonuç bildirgesi. https://www.izmirbarosu.org.tr/HaberDetay/1484/nafaka-calistayi-sonuc-bildirgesi

Kadın Dayanışma Vakfı. (Kasım 2019). Yoksulluk Nafakası Araştırması (Sosyo-Hukuki Bir İnceleme). http://kadinlaricinhukuk.org/wp-content/uploads/2019/12/Yoksulluk-Nafakas%C4%B1-Raporu.pdf. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Karakuş, A. (09 Haziran 2018) Nafakaya kademeli süreler ve alt-üst sınır geliyor. Milliyet. http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/abdullah-karakus/nafakaya-kademeli-sureler-ve-2685328/. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Küçükşen, K. (2016). Being a divorced woman in a patriarchal society: example of Konya. The Journal of International Social Research, 9(44), 827-833.

Nafaka Hikayesi, Medium Hesabı. https://medium.com/nafakahikayesi. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Nafaka Hikayesi. (07 Mayıs 2019). Kadınların nafaka hakkına dokunmayın!. Medium. https://medium.com/nafakahikayesi/kad%C4%B1nlar%C4%B1n-nafaka-hakk%C4%B1na-dokunmay%C4%B1n-c236dbbedb52?source=collection_home—4——5———————–. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Nakıpoğlu, S. (11 Kasım 2018). Yan gelip yatan kadınlara süresiz nafaka ödeyen erkekler efsanesi. Sendika.org. http://sendika63.org/2018/11/yan-gelip-yatan-kadinlara-suresiz-nafaka-odeyen-erkekler-efsanesi-av-selin-nakipoglu-517395/. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

OECD. (30 Haziran 2019). Marriage and divorce rates. https://www.oecd.org/els/family/SF_3_1_Marriage_and_divorce_rates.pdf. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Özar, Ş. ve Yakut-Çakar, B. (2015) “Kamu Politikaları, Piyasa ve Toplumsal Normlar Kıskacında Türkiye’de Erkeksiz Kadın Olmak”, 2000’ler Türkiye’sinde Sosyal Politika ve Toplumsal Cinsiyet. Der. Saniye Dedeoğlu ve Adem Yavuz Elveren. İstanbul: İmge Kitabevi Yayınları.

Sabah. (24 Mayıs 2019). Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’den son dakika süresiz nafaka açıklaması! Süresiz nafaka kalkıyor mu? https://www.sabah.com.tr/ekonomi/2019/05/24/suresiz-nafaka-kalkiyor-mu-adalet-bakani-abdulhamit-gulden-son-dakika-suresiz-nafaka-aciklamasi?paging=2. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Tor, H. (1993). Boşanma ve boşanmış kadınların psiko-sosyal, ekonomik durumları üzerine bir araştırma. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

TRT Haber. (02 Mart 2018). Evlenme boşanma istatistikleri. https://www.trthaber.com/haber/yasam/evlenme-bosanma-istatistikleri-353356.html. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Turğut, Mustafa (Der.) Türkiye’de boşanma nedenleri araştırması, 2015. https://www.tuseb.gov.tr/enstitu/tacese/yuklemeler/ekitap/aile/79_turkiye_bosanma_nedenleri_arastirmasi_2014.pdf. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM). (03 Temmuz 2019). Nafaka çalıştayı sonuç bildirgesi. https://www.barobirlik.org.tr/Haberler/tubakkom-nafaka-calistayi-sonuc-bildirgesi-80777. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Türkiye İstatistik Kurumu. (06 Mart 2018). İstatistiklerle kadın, 2017. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=27594. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Türk Medeni Kanunu. https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4721.pdf. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

World Economic Forum. The Global Gender Gap Report 2017. http://www3.weforum.org/docs/WEF_GGGR_2017.pdf. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Yazıcı, B. (2012). The return to the family: welfare, state, and politics of the family in Türkiye. Anthropological Quarterly, 85(1), 103-140.

Yeni Akit. (09 Kasım 2017). 6384 yuva yıkıyor. https://www.yeniakit.com.tr/haber/6284-yuva-yikiyor-393091.html. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Yeni Akit. (13 Eylül 2018). Nafaka arttırma davasına gelen eski eşin nişanlısından şok sözler: ‘Siz çalışacaksınız, biz de yiyeceğiz!’ https://www.yeniakit.com.tr/haber/nafaka-arttirma-davasina-gelen-eski-esin-nisanlisindan-sok-sozler-siz-calisacaksiniz-biz-de-yiyecegiz-516465.html. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Yeni Şafak. (12 Ocak 2019). 2 milyon nafaka mağduru. https://www.yenisafak.com/gundem/2-milyon-nafaka-magduru-3430598. Son erişim tarihi: 19 Şubat 2020.

Yıldırım, M. E. (2017). Yeni bir hayat kurmak kadınlar anlatıyor: Babalık, evlenme ve boşanma. İstanbul: İletişim Yayınları.

 

 

[1] Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, Kanun No. 6284, Resmî Gazete, sayı 28239, 20 Mart 2012. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/03/20120320-16.htm

[2] Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, “İstanbul Sözleşmesi”, Avrupa Konseyi Sözleşmeler Dizisi, No. 210, 11 Mayıs 2011. https://rm.coe.int/1680462545

[3] https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem26/yil01/ss399.pdf

[4] “Kadınların Nafaka Hakkına Dokunmayın!” https://nafakahakkinadokunma.com/

[5] https://www.change.org/p/s%C3%BCresiz-nafaka-zulm%C3%BCne-son-verin-30-yildir-uygulamada-olan-bu-%C3%A7a%C4%9Fdi%C5%9Fi-yasayi-l%C3%BCtfen-g%C3%BCncelleyin-s%C3%BCresiz-yoksulluk-nafakasi-zulm%C3%BCne-son-verin