Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Afet Riski Yönetimi ve İklim Değişikliğiyle Mücadele

Bige Açımuz

İklim değişikliği nedeniyle daha sık meydana gelen ve etkileri şiddetlenen doğal afetler, can kaybı ve fiziksel hasarlar yanında toplumsal gelişimi kesintiye uğratan, eşitsizlikleri derinleştiren, toplumsal dışlanmayı artıran olgulardır. Afetlerin toplumsal etkileri; risk değerlendirmesinde fiziksel ve ekonomik zarar görebilirlik yanında sosyal zarar görebilirliğin, dirençlilik politikalarının geliştirilmesinde de bireylerin toplumsal konumlarının dikkate alınmasını gerektirir. Geçmiş deneyimler afetlerin bazı grupları daha fazla ve farklı etkilediğini göstermektedir ki kadınlar ve kız çocukları da bunlar arasında yer alır.

 

Afet Riski ve İklim Değişikliği Karşısında Kadınların Konumu

Geçmiş afet deneyimleri hakkında raporlar, bilimsel çalışmalar ve uluslararası belgeler kadınların afetlerde zarar görebilirlik ve kapasite bakımından özgül konumlarını ortaya koymaktadır.  Kadınların ve kız çocuklarının can kayıpları genellikle erkeklerden daha fazla olup bu fark birçok durumda toplumsal cinsiyet rolleriyle ilintilidir. Erkeklerin ve erkek çocuklarının toplumsal cinsiyet rollerine bağlı kırılganlıklarının kadınlara göre fazla olduğu bazı haller mevcutsa da, kadınların hem siyasi düzlemde hem de birçok toplumda ev içinde karar verici konumda olmamaları nedeniyle daha dezavantajlı oldukları söylenebilir (Fordham, 2000).

Kadınlar, özellikle tahliye sırasında yaşadıkları sorunlar nedeniyle yaşamlarını kaybetmekte,[1] hayatta kalanlar da afet sırasında ve sonrasında erkeklerden farklı risklere maruz kalmaktadır. Afet sonrasında üreme sağlığıyla ilgili sorunlar[2] yanında geçici barınma alanlarındaki hijyen koşullarının kadınların ihtiyaçlarını karşılamaması ve kadınların kaos ortamında cinsel ve fiziksel şiddete daha fazla maruz kalmaları birçok coğrafyada yaygın olan tehlikelerdir (Ünür, 2021). Daha uzun vadede ise izole yaşam nedeniyle aile içi şiddetin arttığı ve mevcut eşitsizliklerin daha da derinleşmesiyle kadınların besin, su ve enerji kaynaklarına, teknolojiye, eğitime, konuta, sosyal korunma ve istihdama erişimlerinin daha da kısıtlandığı gözlemlenmektedir (CEDAW, 2018).

Kadınların afet riskleri karşısındaki durumlarını, onların kırılganlığıyla sınırlı kılarak dikkate alan politikalar, toplumsal cinsiyete duyarlı bir risk yönetimini gerçekleştirmek bakımından yetersiz kalmaktadır. Ulusal düzeyde yaygın olan bu nevi yaklaşımların bir örneğine Türkiye Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı’nda (2012-2023) rastlanmaktadır (AFAD, 2013). Eylem planının olumlu yanı, riskli birey grupları için özel düzenleme yapılması stratejisi (Strateji C.2.3) kapsamında kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler özelinde her bir grubun ayrı ayrı dikkate alınacağı çalışmaların yapılarak bunların sonuçlarının afet yönetimi sistemi içine dahil edilmesi gerekliliğinin ifade edilmesidir. Bu çerçevede kişilerin ve sosyal grupların sosyal bağları, güç ilişkileri, bilgi ve yetenekleri, toplumsal cinsiyet rolleri, sağlık ve ekonomik düzeyleri ve yerleşimlerinin dikkate alınması söz konusudur. Ancak metinde bu kategorilerde yer alan kişileri güçlendirmeye yönelik politikalardan ziyade onların “zayıf konumları”na vurgu yapılmaktadır.

Kadınlar afet riski karşısında dezavantajlı olsalar da kendilerine özgü zarar görebilirlikleri onları zayıf ve biçare kılmaz; özgül deneyimleri ve bilgileri, kadınların bilakis afet risk yönetiminde aktif rol almalarının ve kapasitelerini gerçekleştirmelerinin önünü açabilecek niteliktedir. Nitekim kadınlar afet sonrasında organizasyon becerileri, kuvvetli sosyal ağları, bakım ve hizmet konusundaki girişkenlikleri ve isteklilikleriyle öne çıkmakta ve iyileştirme sürecinde aktif olarak yer almaktadırlar (Okay ve İlkkaracan, 2018). Buna karşılık iktidar ilişkilerindeki asimetri nedeniyle karar verme süreçlerinde ve dirençlilik politikalarının belirlenmesinde yetersiz, en iyi ihtimalle sınırlı olarak temsil edilmektedirler. Kadınların ve diğer grupların ayrımcılığa uğradığını kabul eden ve fakat onları pasif mağdurlar olarak gören politikalar ise, eşitsizliklerin kurumsal ve siyasi kökenlerini yok sayarak mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştirmektedir (Chaplin, Twigg ve Lovell, 2019).

Afetlerin kadınları ve kız çocuklarını etkilemesindeki farklılıklar nedeniyle bu konuda ayrıca politikalar geliştirilmesi gerekliliği 1990’lı yıllardan beri literatürde, uluslararası belgelerde, Birleşmiş Milletler (BM) raporlarında ve sivil toplum kuruluşlarının yaptıkları çalışmalarda ortaya koyulmaktadır (Işık vd., 2015). Bunlardan BM bünyesinde yapılan çalışmaları iki temel eksende düşünmek mümkündür. Afet risklerini önlenme politika ve çalışmalarına toplumsal cinsiyet boyutunun dahil edilmesi Birleşmiş Milletler Afet Riski Azaltma Ofisi (UNDDR) tarafından yürütülen çalışmalarla; toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında afet risklerinin ve iklim değişikliğinin etkilerinin gözetilmesi ise Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Komitesi (CEDAW Komitesi) bünyesinde yürütülen çalışmalarla sağlanmaktadır.

 

Sendai Afet Riski Azaltma Çerçevesi: Kadının Konumunu Dikkate Alan Afet Riski Yönetimi

Afet riski yönetimi ve toplumsal cinsiyet arasındaki bağlantı, 1995 yılında Pekin’de gerçekleştirilen Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nda kurulmuş; 2000’de Pekin+5 Bildirgesi’nde ise afet risk yönetimi sürecine toplumsal cinsiyet boyutunun dahil edilmesi gerekliliği ifade edilmiştir (Işık vd., 2015).

Hyogo Eylem Planı (2002-2015) sonrasında yürürlüğe giren Sendai Afet Riski Azaltma Çerçevesi[3] (2015-2030), kadınların çocuklar ve savunmasız gruplarla birlikte afetlerden fazlasıyla zarar gördüğünü ortaya koyduktan sonra diğer kırılgan gruplar yanında kadınların konumuna ve rolüne özel olarak yer ayırmakta;[4] risk önleme politikalarının bu grupları içerecek şekilde belirlenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Kılavuz ilkeler kapsamında “afetlerden orantısız şekilde etkilenen insanların –özellikle en yoksul kesimlerin– güçlendirilmesi ve kapsayıcı, erişilebilir, eşitlikçi bir katılımın sağlanması” gerektiği belirtilerek “tüm politika ve uygulamalarda cinsiyet, yaş, engellilik ve kültürel perspektifin dâhil edilmesi; kadın ve genç liderliğinin teşvik edilmesi; bu bağlamda, vatandaşların organize şekilde gönüllü çalışmasına özel bir önem gösterilmesi” gereği vurgulanmaktadır (19/D).

Kurtarma, iyileştirme ve afet öncesinde hazırlanması gereken yeniden inşa safhalarını “yeniden daha iyi inşa” için bir fırsat olarak nitelendiren Sendai Çerçevesi, kadınların ve engellilerin bu süreçlere açıkça öncülük etmelerinin ve toplumsal cinsiyet konusunda eşitlikçi ve erişilebilir yaklaşımlar benimsenmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bunun gerçekleşebilmesi için afetlere hazırlık sürecinde ayrıştırılmış veri oluşturulması (24/E), acil duruma ilişkin araç ve uygulamaların özellikle toplumsal cinsiyet temelli ihtiyaçlara uygun hâle getirilmesi (33/B), kadınların ve kız çocuklarının bütün risk yönetimi süreçlerine katılması sağlanarak afetlere hazırlık konusunda güçlendirilmelerinin yanında afet sonrasında alternatif geçim kaynaklarının sağlanması için kapasite artırımına yönelik önlemlerin alınması gerektiği belirtilmektedir (36).

Sendai Çerçevesi, toplumsal cinsiyet konusuna çok daha sınırlı bir yer ayıran Hyogo Eylem Planı’na göre olumlu, ancak geliştirilmesi gereken bir adımdır. Kılavuz ilkeler kapsamında sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle tutarlılık esası getirilmiş olsa da toplumsal cinsiyet eşitliği hedefine ayrıca vurgu yapılmamış olması,[5] somut uygulama araçları bakımından hak odaklı bir yaklaşımın benimsenmemesi, göstergelerin iklim değişikliği ve toplumsal cinsiyet bakımından yetersizliği ve özellikle de ayrımcılığın kökenlerine inen, farklı kategorilerin birlikte ele alınmasını mümkün kılan göstergelerin öngörülmemiş olması nedeniyle eleştirilmektedir (Zaidi ve Fordham, 2020). Afetlerin mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştirdiği düşünüldüğünde, kadınların afet risklerinden korunmalarına ve dirençliliklerinin geliştirilmesine yönelik politika ve uygulamalarda aynı zamanda yoksulluk, yaşlılık, engellilik, göçmenlik gibi ayrımcılık nedenlerinin göz önünde bulundurulması; bunların birbirleriyle ilişkileri kurularak toplumsal dışlanmaya en çok maruz kalan kişi ve gruplara ilişkin tedbir alınması gerekir.

 

Bütüncül ve İçerici Bir Yaklaşım Örneği Olarak CEDAW 37. Genel Tavsiyesi

Afet riski azaltma ve toplumsal cinsiyet arasındaki bağlantıyı en iyi kuran uluslararası belge CEDAW’ın İklim Değişikliği Bağlamında Afet Riskinin Azaltılmasının Toplumsal Cinsiyetle İlişkili Boyutları başlıklı 37. genel tavsiyesidir (Genel Tavsiye).[6] Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı risk yönetiminin bir uluslararası sözleşme olan BM Paris İklim Anlaşması’nda[7] yer alması, –CEDAW Komitesi afet riski yönetimi ve iklim değişikliğiyle mücadele ile toplumsal cinsiyet arasında bağlantıyı çok daha önce kurmuş ve gözlem raporlarına yansıtmış olsa da (Mayrhofer, 2020)– bu yolu açan adımlardan biridir. Paris Anlaşması’nda toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlendirilmesi, tarafların iklim değişikliği konusunda eyleme geçerken saygı göstermeleri, geliştirmeleri ve dikkate almaları gereken yükümlülükler arasında yer almaktadır[8] (Başlangıç). Daha somut olarak ise iklim değişikliğiyle mücadelenin afet risk yönetimiyle örtüştüğü alan olan iklim değişikliğine uyum faaliyetinin “toplumsal cinsiyete duyarlı, katılımcı ve tamamen şeffaf” olması (m. 7/5) ve kapasite geliştirme sürecinin “katılımcı, farklı alanlarla ilişkili [cross-cutting] ve toplumsal cinsiyete duyarlı” şekilde sürdürülmesi gerekliliğine (m. 11/2) işaret edilmektedir.

Genel Tavsiye, Paris Anlaşması’na da atıf yaparak afet risklerinin azaltılması ve iklim değişikliğiyle mücadelenin CEDAW Sözleşmesi ile uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmesi için temel esasları ortaya koymakta ve devletlerin oluşturması gereken hukuki yapı ve uygulama araçlarını bütünlükçü ve detaylı bir şekilde belirlemektedir.

Öncelikle risk azaltma ve iklim değişikliğiyle uyum politikalarının fiilî eşitlik, ayrımcılık yasağı, katılım, güçlendirme, hesap verebilirlik ve adalete erişim şeklinde tanımlanan genel ilkeler temel alınarak oluşturulması gerekir. Eşitliğin sağlanmasında dışlanmış kadın gruplarına öncelik verilmeli (para. 25), bunun yapılabilmesi için ise risk yönetiminin tüm aşamalarında kadınların maruz kalabileceği ayrımcılık alanları ve kategoriler kesişimsel olarak değerlendirilmelidir (para. 29, 30). Kadınların karar alma süreçlerine katılımlarını ve eşit temsillerini güvence altına almak için gerekirse geçici özel önlemlere başvurulmalı, sivil toplum örgütleri güçlendirilmeli ve süreçlere dâhil edilmelidir (para. 36). Kadınların adalete erişimi kapsamında ise öncelikle mevzuat gözden geçirilerek kadınların zarar görebilirliğini artırıcı nitelikteki düzenlemeler değiştirilmeli; kadınların adalete erişimini zorlaştıran hukuki ve fiilî engeller ortadan kaldırılmalı ve kadınlar, adalete erişimlerini kolaylaştıracak bilgilerle ve olanaklarla donatılmalıdır (para. 38).

Risk azaltma ve iklim değişikliğine uyum politikalarına özgü ilkeler kapsamında ise risk yönetiminin her aşamasına ilişkin esaslar, her aşama toplumsal cinsiyete duyarlı ve eşitlikçi bir yaklaşımla kurgulanarak detaylı bir şekilde belirlenmektedir. Örneğin devletlerin ulusal ve yerel düzeyde cinsiyete, engelliliğe, etnik aidiyete ve bölgelere ilişkin ayrıştırılmış verilerin toplanmasını, işlenmesini ve paylaşımını sağlayacak mekanizmaları oluşturmaları ve bu verileri politikalarına dâhil etmeleri gerekir. 37. Genel Tavsiye, olası ilerlemeleri ölçmeye hizmet edecek göstergeler konusunda da Sendai Çerçevesi’ne göre daha detaylı düzenlemeler öngörmekte; kadınların karar süreçlerine katılımları ve kurumlar nezdinde temsillerine ilişkin göstergeler üzerinde özellikle durmaktadır (para. 40). Sektörel politikaların toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir risk yönetimiyle uyumlanması, sivil toplum kuruluşlarının süreçlere katılımı, afet riski yönetiminin toplumsal cinsiyete duyarlı şekilde yapılandırılmasını fiilen sağlayacak finansal ve teknik olanakların sağlanması ve kadınların güçlendirilmesi konusunda devletlere yol gösterecek nitelikte somut ve detaylı tavsiyelere ayrıca yer verilmektedir (para. 41-54).

Afet riski yönetimine ilişkin uluslararası belgeler genellikle politika oluşturmaya ve teknik önlemlere odaklanmakta olup, usulî haklara yer verseler de, hak odaklı olmaktan uzaktırlar. Genel Tavsiye ise Sendai Çerçevesi’nden farklı olarak hak temelli bir yaklaşımı benimsemekte, afet risklerinin önlenmesi ve iklim değişikliğiyle uyumlanma bakımından özellikle öne çıkan bazı haklarla ilgili özgül düzenlemeler öngörmektedir. Bir kısmı CEDAW’ın önceki genel tavsiyeleri kapsamında öncelik verdiği bu haklar, kadınların ve genç kızların toplumsal cinsiyete dayalı şiddetten bağımsız olarak yaşam hakkı (para. 55-57), eğitim ve bilgilenme hakkı (para. 58-60) çalışma ve sosyal korunma hakkı (para. 61-64) sağlık hakkı (para. 65-68), yeterli bir yaşam standardı hakkı (para. 69-72) ve seyahat özgürlüğü hakkı (para. 73-78) olarak belirlenmiştir. Her bir hak özelinde, hakkın düzenlendiği CEDAW hükmü ve/veya Komite Genel Tavsiyesi ile afet risklerinin azaltılması ve iklim değişikliğine uyumlanma arasında somut bağlantı kurularak devletlerin uymaları gereken tavsiyeler oluşturulmuştur.

Gözlem raporlarında afet riski yönetiminde toplumsal cinsiyet eşitliğini 37. Genel Tavsiye öncesinde de kısmen değerlendiren CEDAW Komitesi, devletlerin sunacakları periyodik raporlarda iklim değişikliği ve afet risklerinin azaltılmasına yönelik politikalara özellikle yer vermeleri gerektiğini de vurgulamaktadır (para. 80).

 

Sonuç

CEDAW Komitesi’nin sözleşme maddelerini yorumlayan genel tavsiyeleri taraf devletler açısından hukuken bağlayıcı nitelikte kabul edilmeseler de Komite, bunlara uygunluğu gözlem raporlarında değerlendirmekte ve genel tavsiyelere bireysel başvuru kararlarında atıf yapabilmektedir (Çağlar Gürgey ve Yücel Dericiler, 2019). Titiz ve uzun soluklu hazırlık çalışmaları sonucunda ortaya çıkan genel tavsiyeler, ayrıca nitelikli içerikleriyle devletlerin politika oluşturma süreçlerine rehberlik eden ve aslında onlara yardımcı olan hukuki metinler olarak değerlendirilmelidir.

Bu anlamda CEDAW Komitesi’nin 37. Genel Tavsiyesi’nde ortaya koyulan bütünleşik, içerici ve hak odaklı afet riski yönetimi, toplumun afet risklerine ve iklim değişikliğine karşı dirençliliğinin artırılması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleştirilmesi bakımından dönüştürücü bir etkiye sahip olabilir. Bunun gerçekleşmesi ise önümüzdeki dönemde öncelikle afet riski yönetimine ilişkin devlet politikalarına sosyal zarar görebilirliğin esaslı bir biçimde dâhil edilmesi,[9] yerel düzeyde ayrıştırılmış veri oluşturulmasına ve farklı ayrımcılık türlerine göre bunların birlikte değerlendirilmesine yönelik çalışmaların geliştirilmesi ve toplumsal cinsiyete duyarlı bir mevzuatın katılımcı usullere başvurularak hazırlanması[10] ve uygulanması ile mümkün olacaktır.

 

Kaynakça

AFAD. Açıklamalı afet yönetimi terimleri sözlüğü. https://www.afad.gov.tr/aciklamali-afet-yonetimi-terimleri-sozlugu Son erişim tarihi: 25 Kasım 2021.

AFAD. (2013). Ulusal deprem stratejisi ve eylem planı (2012-2023). https://deprem.afad.gov.tr/downloadDocument?id=1643

CEDAW Komitesi. (2018). İklim Değişikliği Bağlamında Afet Riskinin Azaltılmasının Toplumsal Cinsiyetle İlişkili Boyutlarına İlişkin 37 sayılı Genel Tavsiye. https://undocs.org/CEDAW/C/GC/37 Son erişim tarihi: 25 Kasım 2021.

Chaplin D., Twigg, J. ve Lovell, E. (2019). Intersectional approaches to vulnerability reduction and resilience-building. ODI Resilience Intel, 12, 1-35.

Çağlar Gürgey İ. ve Yücel Dericiler Ö. (2019). Uluslararası insan hakları hukukunda özen yükümlülüğünün dönüşümünün bir örneği olarak CEDAW Komitesinin
35 sayılı tavsiye kararı. Ankara Barosu Dergisi, 1, 231-266.

Fordham M. (2000). The place of gender in earthquake vulnerability and mitigation. Anglia Polytechnic University: Disaster Studies Project.

Gaillard, J.C., Sanz, K., Balgos, B.C., Soledad, N.M.D., Gorman-Murray, A., Smith, F. ve Toelupe, V. (2017). Beyond men and women: A critical perspective on gender and disaster. Disasters, 41(3), 429-447.

Işık, Ö., Özer, N., Sayın, N., Mishal, A., Gündoğdu, O. ve Özçep, F. (2015). Are women in Türkiye both risks and resources in disaster management. International Journal of Environmental Research and Public Health, 12, 5758-5774.

Mayrhofer, M. (2020). Gender (in)equality, disaster and human rights – the CEDAW Committee and General Recommendation No. 37. Yearbook of International Disaster Law Online, 1(1), 233-257.

Okay, N. ve İlkkaracan, İ. (2018). Toplumsal cinsiyete duyarlı afet risk yönetimi. Dirençlilik Dergisi, 2(1), 1-12.

Paksoy Erbayıdar, N., İnal, E. ve Kaya, E. (2019). Afet mevzuatının toplumsal cinsiyet açısından incelenmesi. Paradigma Akademi Yayıncılık.

Pincha, C. (2009). Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Afet Yönetimi. Uygulamacılar İçin El Kitabı (D.K. Demirer, Çev.). Kocaeli: Kocaeli Üniversitesi Yayınları.

UNISDR. Sendai afet risk azaltma çerçevesi (2015-2030). http://uclg-mewa.org/uploads/file/748e86d91ae4409e9188794ddb6c004d/Sendai_TR.pdf Son erişim tarihi: 25 Kasım 2021.

UNISDR [UNDRR]. (2015). Disaster risk reduction and resilience in the 2030 agenda for sustainable development. https://www.preventionweb.net/files/46052_disasterriskreductioninthe2030agend.pdf.

UNDRR. The Sendai framework and the SDGs. https://www.undrr.org/implementing-sendai-framework/sf-and-sdgs Son erişim tarihi: 25 Kasım 2021.

Ünür, E. (2021). Afet yönetiminde toplumsal cinsiyet eşitsizliği: doğal afetlerde cinsiyete dayalı zarar görebilirlik farkı. İstanbul Aydın Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 13(2), 351-381.

Zaidi R. Z. ve Fordham M. (2021). The missing half of the Sendai framework: Gender and women in the implementation of global disaster risk reduction policy. Progress in Disaster Science, 10, https://doi.org/10.1016/j.pdisas.2021.100170.

[1] Bunlara kadınların yanlarında erkek olmaksızın veya gece vakitlerinde evlerini tahliye etmek istememesi, afet koordinasyon görevlilerinin erkek olması nedeniyle kadınların tahliyeye yanaşmaması, tahliye yollarını bilmemeleri, özellikle gece meydana gelen depremlerde kültürel olarak kabul edilebilir bir kıyafet aradıklarından konutlarını süresinde terk edememeleri, tsunami ve sellerde kadınların ve kız çocuklarının yüzme bilmediklerinden ve/veya kıyafetlerinin yapısı nedeniyle boğulmaları gibi örnekler gösterilebilir (Okay ve İlkkaracan, 2018; Edris ve Collins, 2010; Pincha, 2009, Ünür, 2021).

[2] Örneğin hamile kadınların düşük yapma, erken doğum veya doğumda komplikasyon gibi sağlık sorunları (Ünür, 2021).

[3] A/RES/69/283, 3 Haziran 2015.

[4] Sendai Afet Riski Azaltma Çerçevesi ikili toplumsal cinsiyet kimliğiyle sınırlı kalıyor olması ve cinsel azınlıkların kırılganlıklarını ve dışlanmışlıklarını dikkate almaması nedeniyle haklı olarak eleştirilse de (Zaidi ve Fordham, 2020), bu yazıda konu kadınlarla sınırlandığından risk azaltmaya yönelik hukuki metinlerdeki ve uygulamadaki LGBTIQA+ bireylere özgü kırılganlıklara dair eksiklikler, toplumsal cinsiyet kategorilerinin oluşturulmasında Batı merkezciliğin etkisi ve erkeklerin bazı hallerde yine toplumsal cinsiyet rolleri sebebiyle kadınlardan daha fazla zarar görmeleri gibi konular üzerinde durulmamaktadır. Konuyla ilgili olarak ayrıca bkz. Gaillard vd., 2017.

[5] Birbirine karşılık gelen izleme göstergelerinden yola çıkılarak Sendai Çerçevesi ile ilişkilendirilen sürdürülebilir kalkınma amaçları (SKA) Yoksulluğa Son (SKA 1), Sürdürülebilir Kentler ve Topluluklar (SKA 11) ile İklim Eylemi’dir (SKA 13) (UNDRR, The Sendai Framework and the SDGs). UNDRR’nın bazı belgelerinde ise afet riski azaltma, on yedi sürdürülebilir kalkınma amacından onu ile ilişkilendirilmekte olup toplumsal cinsiyet eşitliği -SKA 5- de bunlar arasında yer alır (UNISDR, 2015). Afet riski yönetimine toplumsal cinsiyet eşitliğinin dâhil edilmesi gereği artık yaygın olarak kabul edilse de belki de SKA 5 altında afet riskine ilişkin ayrıca bir hedef öngörülmediğinden birçok belgede SKA 5 ile doğrudan ilişki kurulmamaktadır.

[6] CEDAW/C/G/37, 7 Mart 2018.

[7] FCCC/CP/2015/L.9/Rev.1, 12 Aralık 2015.

[8] Toplumsal cinsiyet eşitliğine vurgu yapan bu anlaşmanın resmi Türkçe metninde “humankind” (insanlık) ifadesinin “insanoğlu” olarak çevrilmiş olması dikkat çekicidir.

[9] Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün web sitesinde yer alan Açıklamalı Afet Yönetimi Terimleri Sözlüğü’nde sosyal zarar görebilirlik, “Bireylerin ve toplumun, psikolojik, sosyolojik ve demografik faktörler nedeniyle maruz kalabilecekleri, ölçülmesi güç ve hatta imkânsız olan, hasar veya zarar görebilirlilik derecesidir.” şeklinde tanımlanmaktadır. Sosyal zarar görebilirliğin ölçülmesinde yeni yöntemlerin geliştirilmesi gerekli olsa da bunun “güç ve hatta imkânsız” olduğu şeklindeki ön kabul, bir paradigma değişikliği gerektiğini göstermektedir (AFAD).

[10] Afet mevzuatındaki toplumsal cinsiyet perspektifine ilişkin AFAD destekli bir araştırmada incelenen on yedi metinden on beşinin toplumsal cinsiyet açısından kör, birinin duyarlı ve birinin de nötr olduğu saptanmıştır. Genel olarak toplumsal cinsiyetle ilişkilendirilebilecek bir atıf içeren iki metinden sadece birinde toplumsal cinsiyet eşitliğini veya toplumsal cinsiyete hakkaniyetli yaklaşımı ifade veya ima eden ibareye rastlanmıştır (Paksoy Erbayıdar, İnal ve Kaya, 2019).