Diplomaside Kadın ve Toplumsal Cinsiyet: Değişen Normlar ve Pratikler

Bahar Rumelili

Rahime Süleymanoğlu-Kürüm

 

Giriş

1995 yılında Beijing’de düzenlenen Birleşmiş Milletler 4. Dünya Kadın Konferansı’ndan itibaren toplumsal cinsiyetin ana-akımlaştırılması stratejisiyle erkek egemen yapıya sahip kurumlarda bir sorgulama ve dönüşüm süreci başlamıştır. Bu süreç içinde genel olarak uluslararası ilişkilerin ve uluslararası ilişkilerin temel kurumu olan diplomasinin cinsiyetçi yapısına yönelik farkındalık ve eleştiriler artmıştır. Enloe (1990) da Bananas, Beaches and Bases adlı öncü eserinde diplomasiyi erkeklerin uzun süre egemenliği altında erkekleşmiş ve cinsiyete dayalı kalıp yargıları sürekli olarak yeniden üreten bir kurum olarak tanımlamıştır. Bu kalıp yargılar içinde kadınlar barışçı, fiziksel olarak zayıf ve saldırıya uğrama riski nispeten yüksek olan, sır tutamayan ve duygularını ön planda tutarak rasyonel karar verme yetisi zayıf şeklinde kodlanarak, devletin çıkarlarını korumak ile özdeşleşmiş olan diplomasi kurumu için uygun görülmemektedir (Bashevkin, 2018, s. 47; Good, 1981, s. 47). Devletlerarası ilişkilerin hâlâ ataerkil onur kodlarıyla şekillenmesi (Kiddle, 2015) ve güç ile iktidarın erkeklikle ilişkilendirilmesi nedeniyle kadınların diplomatik temsilci olarak gönderilmesinin bir zayıflık olarak görüldüğü (Towns, 2009) ve diplomatik yaşamda erkek diplomatların sınırlı bir takım aktiviteler dışında kadın meslektaşlarıyla iletişim kurmadıkları ortaya konmuştur (Neumann, 2012).

Ancak yakın dönemde kadınların mesleğe artan yönelimi ve cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik politikalar sonucu diplomasi alanında kadının rolünün belirgin bir şekilde arttığını görüyoruz. 2014 yılına gelindiğinde İsveç, Norveç, Avusturalya ve ABD gibi ülkelerde kadın büyükelçilerin oranı %25-40 oranlarına dayanmıştır (Towns ve Niklasson, 2017). Kadın büyükelçilerin yüksek önemli dış temsilciliklerde de görevlendirilmesine başlanmıştır. 2019 yılında Birleşik Krallık ve hatta geleneksel olarak ataerkil normların hâkimiyetinde olan Suudi Arabistan bile ilk kez ABD’ye kadın büyükelçiler görevlendirmiştir (Bkz. Sidi ve Robertson, 2019; Hansler, 2020). Türk diplomasisinde de kadınların sayıları ve görünürlükleri artış eğilimindedir. 1990 yılında %13,4 olan kadın meslek memuru oranı (Dışişleri Bakanlığı [DB], 2016) 1998 yılında radikal bir sıçrama yaparak %24’e (Ergin, 1998), 2019 yılı itibarıyla ise %38 rakamlarına yükselmiştir.

Buna rağmen artış oldukça yavaş bir seyir izlemekte ve diplomasi mesleğinde maskülen norm ve pratikler mevcudiyetini büyük ölçüde korumaktadır. Kadın büyükelçi oranı bazı ülkelerde artmış olsa da dünya çapında 2014 yılı itibariyle büyükelçilerin %85’i erkektir (Towns ve Niklasson, 2017). %40 kadın büyükelçiye sahip İsveç’te dahi kadınlar saygınlığı daha az olan ve kadınlıkla özdeşleştirilen fonksiyonel birimlere (dış yardım, iletişim vb.) daha fazla atanmaktadır (Niklasson ve Robertson, 2018). Ayrıca ABD’ye gönderilen Birleşik Krallık ve Suudi Arabistan büyükelçilerinin medyada geniş çapta tartışılması bu durumun halihazırda normal olarak algılanmadığını ortaya koymaktadır.

Bu yazıda, Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin desteklediği Türk Diplomasisi’nde Toplumsal Cinsiyet konulu araştırma projemizin bazı bulgularını sizinle paylaşacağız. Türk diplomasisinde kadının rolüne dair değişimi dünyayla karşılaştırmalı bir bakış açısıyla inceledikten sonra, cinsiyete dayalı işbölümünde ve cinsiyetçi uygulamalardaki devamlılığa ve değişime ışık tutacağız. Ayrıca, toplumsal cinsiyet norm ve uygulamalarının kadın ve erkek diplomatlar tarafından nasıl tecrübe edildiğini ve bunlarla başa çıkmak için geliştirilen stratejileri tartışacağız.

Diplomaside Kadınların Tarihsel Rolü ve Yükselişi

Diplomasi uluslararası ilişkilerin barışçıl bir şekilde yürütülmesini sağlayan kurumdur. Feminist tarihyazımında, barışın esasen tarihsel olarak kadın alanı ve görevi şeklinde görüldüğü vurgulanır. Helen McCarthy (2014b), 19. yüzyıldan önce saray kadınlarının eş, anne, kız evlat ve kız kardeş gibi sıfatlarıyla diğer saraylarla kurdukları resmî ve gayriresmî ilişkiler aracılığıyla devletlerarası ilişkileri şekillendirdiklerini gösterir. Resmî düzeyde, İspanya’da 1507 yılında Aragon Kralı Ferdinand’ın kızının İngiltere’ye büyükelçi olarak gönderildiği ve 1529 yılında imzalanan ve “Kadınların Barışı” olarak bilinen Cambrai Anlaşması’nın Kral I. Francis’in annesi Savoylu Louise ile İmparator V. Charles’ın teyzesi Avusturyalı Margaret arasında imzalandığı kayıtlara geçmiştir (History Notes 20, s. 6). Türk diplomasisinde de 15. ve 16. yüzyıllarda Osmanlı saray kadınlarından Hürrem, Nurbanu, Safiye ve Kösem sultanların Avrupalı yöneticiler ve elçilerle gönderdikleri hediyeler ve mektuplar yoluyla haberleştikleri ve gayriresmî seviyede de olsa yoğun diplomatik faaliyetlerde bulundukları görülmektedir (Peirce, 1993, s. 219). Bu nedenle James ve Sluga (2015) da, kadınların diplomasiye girmelerinin sadece modernleşmenin bir sonucu olmadığını, aksine bunun kadınların diplomasi tarihinin başından itibaren edindikleri devletlerarası ve kültürlerarası bilgi toplama, ittifak ve ağ oluşturma ve siyasi müzakeredeki rollerinin devamı olduğunu vurgulamıştır.

Ancak 1815 Viyana Kongresi’yle diplomasinin profesyonelleşmesi, diplomasiyi münhasıran erkek mesleği haline getirmiş ve kadınların diplomaside tarihsel olarak oynadıkları bu rolleri sınırlandırmıştır. Kadınların resmî olarak diplomaside rol almaları pek çok ülkede ancak 1900’lü yılların ilk yarısından itibaren gerçekleşmiştir. Örneğin ilk kadın diplomat Brezilya’da 1918 yılında, ABD 1922 yılında, Fransa’da ise 1930 yılında görevlendirmiştir. Türkiye’nin ilk kadın diplomatı Adile Ayda, birçok Avrupa ülkesinden daha erken olarak 1932 yılında Dışişleri Bakanlığı’na girmiştir. Örneğin ilk kadın diplomat İngiltere’de 1946 yılında, İtalya’da ise 1963 yılında görevlendirilmiştir. İspanya’da ise, kadınların diplomasiye girmelerine ilişkin yasağın 1962 yılında kalkmasına rağmen, ilk kadın diplomat ancak 1971 yılında göreve başlamıştır.

Diplomasinin profesyonelleşmesiyle kadınların diplomatik rolleri diplomat eşi olarak gayriresmî düzeye indirgenmiş ve Enloe’nun ifade ettiği gibi davetler ve çay partileri düzenleyerek eş kimlikleriyle ülkelerinin tanıtımına destek vermeye devam etmişlerdir. Günümüzde dahi birçok dışişleri bakanlığı, erkek diplomatların eşlerinin eğitimli ve zarif olup temsil görevi üstlenmelerini beklemektedir. Ancak diplomat eşlerinin, devletlerinin diplomasilerine sağladığı bu rutin katkıya karşılık bazı ülkelerde kadınlar sınırlı da olsa ödenek alırken bazı ülkelerde hiç ödenek almamaktadır.

Cinsiyete Dayalı İş Bölümü

Kadınların resmî olarak diplomatlık yapmalarının önü açıldıktan sonra kurumun cinsiyetçi yapısı cinsiyete dayalı iş bölümünde kendini göstermeye devam etmiştir. Pek çok ülkede mesleğin tepe noktası olan “büyükelçilik” seviyesindeki kadın oranı erkeklere göre daha azdır. Örneğin, Türk diplomasisinde kadın oranı artış eğiliminde olsa da, 2014 yılı itibarıyla en fazla başkonsolosluk seviyesine yükselmeye müsaade eden konsolosluk ve ihtisas memurluğu kategorisinde kadın oranı %36,47 iken, büyükelçiliğe kapı açan meslek memurluğu kategorisindeki kadın oranı ise %26,32’de kalmıştır. Bu meslek memurlarının ise ancak %13,65’i büyükelçilik seviyesine ulaşabilmiştir (DB, 2015). Ancak bu durum, Türkiye özelinde 2019 yılı itibarıyla olumlu yönde seyretmiştir ve konsolosluk ve ihtisas memurluğu kategorisindeki kadın oranı %38 iken, meslek memurluğu kategorisindeki kadın oranı da %36 rakamlarına ilerlemiştir. İki memuriyet kategorisi arasındaki farkın büyük ölçüde kapanmasına rağmen, büyükelçilik seviyesindeki artış %24 seviyesinde kalmıştır.

Benzer bir cinsiyete dayalı iş bölümü kadın ve erkek diplomatların atandıkları dış temsilciliklerde de kendini göstermektedir. Dünya genelinde kadın diplomatların ağırlıklı olarak Afrika ülkelerinde, çok taraflı misyonlarda ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan ülkelerde görevlendirildiği gözlenmektedir (Demel, t.y.). Türk diplomasisinde de 2014 yılı verilerine göre erkek büyükelçilerin ağırlıklı olarak askerî ve ekonomik statü bakımından yüksek prestijli ülkelerde, kadın büyükelçilerin ise ağırlıklı olarak cinsiyet eşitliğinin yüksek olduğu ülkelerde kümelendiği görülmektedir (Rumelili ve Suleymanoglu-Kurum, 2018). Buna ek olarak kadın diplomatların ağırlıklı olarak daha güvenli ve demokratik ülkelere, özellikle de Avrupa ülkelerinde görevlendirilmesi dikkat çekmektedir. Örneğin, kadın diplomat oranının %27 olduğu 2014 yılında, Avrupa Birliği üye ülkelerinde görev yapan diplomatların %29’unun kadın olduğu görülmektedir. Buna karşın İslam İşbirliği Teşkilatı üye devletlerine atanan diplomatların içinde kadınların oranı ortalamanın altında, %24’te kalmıştır (DB, 2015). Ayrıca çok taraflı misyonlarda, çetin müzakerelerde kadın diplomatlara daha centilmence davranıldığı için uluslararası örgütlerde kadın diplomatların tercih edildiği görülmektedir.

Kültürel ve Cinsiyetçi Pratikler

Diplomaside yaygın olan cinsiyetçi uygulamalarının başında pek çok Batı ülkesinde resmî ve gayriresmî düzeyde, 1920’lerden 1970’lere kadar kadın diplomatlara uygulanan evlilik yasağı sayılabilir. Bu yasak pek çok kadın diplomat adayını caydırmış ya da mesleklerinden erken istifa etmelerine neden olmuştur, kadın ve erkek diplomatların evlenmesi durumunda ise ağırlıklı olarak kadın diplomatın istifa etmesi (örn. Brezilya) ya da kariyerine ara vermesi durumunu doğurmuştur (Farias ve Carmo, 2018, s. 10). Türk diplomasisinde ise bu tür bir evlilik yasağı hiçbir zaman uygulanmamıştır. Ancak pek çok Avrupa ülkesinden önce 1932 yılında mesleğe giren ilk Türk kadın diplomat Adile Ayda, 1934’te kadınların yurtdışı temsilciliklerine atanmasını yasaklayan kararname nedeniyle görevinden ayrılmış; ancak bu kararnamenin kalktığı 1957 yılında tekrar diplomatik kariyerine dönmüştür. Büyükelçilik seviyesine yükselmiş bazı kadın diplomatlar, emeklilikten sonra verdikleri mülakatlarda, 1960’lı ve 1970’li yıllarda Dışişleri Bakanlığı giriş sınavlarında kadın adaylarla daha uzun süren mülakatların yapıldığını, kadın olmanın ve evli olmanın diplomasi mesleği için dezavantaj olduğunun belirtildiğini ve erkek meslektaşlarına göre büyükelçilik seviyesine daha geç yükseltildiklerini ifade etmişlerdir (Süleymanoğlu-Kürüm ve Rumelili, 2018). Ayrıca Bakanlığın 1960’lardan 1998’e kadar uyguladığı ve çiftlerin birden fazla kez aynı temsilcilikte ve şehirde görev yapmalarını yasaklayan tayin politikası da pek çok kadın diplomat için caydırıcı nitelikte olmuş ve mesleklerinden uzun süre izin almalarına neden olmuştur (Ergin, 1998).

İlerleyen yıllarda cinsiyetçi uygulamalar daha örtülü bir şekilde uygulanmaya devam edilmiştir. Örneğin Birleşik Krallık’ta kadın diplomatlar Arapça gibi dilleri öğrenmekten alıkonularak Orta Doğu gibi bölgelere atanmalarının kısıtlandığını (McCharty, 2014a), muhafazakâr ülkelerde görev yapan Amerikalı kadın diplomatlar ise bu ülkelerdeki yerel yetkilileri rahatsız edecekleri varsayımıyla amirleri tarafından arka plana itildiklerini belirtmektedirler (Toosi, 2014). 1980’lerden sonra Türk kadın diplomatlar açık bir engellemeyle karşılaşmasa bile, diplomaside aile ve iş dengesini kurmanın zorluğundan görevlerine ara vermek ya da tamamen terk etmek zorunda kalmışlardır (Yüzbaşıoğlu, 2017). Brezilya ve İsveç gibi ülkelerdeki örneklere bakıldığında erkek diplomatların çoğunlukla eşleriyle birlikte yurtdışı atamalara gittikleri, ancak kadın diplomatların eşlerinin kendilerine daha az eşlik etme eğiliminde olduğu görülmektedir (Bkz. Niklasson ve Robertson, 2018; Farias ve Carmo, 2018). Bu durum Türk diplomasisi için de geçerliliğini korumaktadır. Evli erkek diplomatlar siyasi temsil görevlerini bizzat yürütürken, mesleğin sosyal yönünü eşlerine devredebilmektedir. Evli kadın diplomatlar ise, çoğu zaman atandıkları ülkelere yalnız gitmekte, eşleriyle birlikte gitmeleri durumunda ise eşlerinden mesleğin sosyal yönüyle ilgili pek destek alamamaktadırlar. Bu durum, kadın diplomatların mesleğin hem sosyal hem de siyasi yönü açısından “çifte rol” üstlendiğini ve bu çifte rolün evli ya da bekâr olmaları halinde değişmediğini göstermektedir.

Cinsiyetçi Pratiklere Karşı Stratejiler

Birçok kadın diplomat, diplomatik kariyerlerinde herhangi bir ayrımcılığa uğramadığını ve diplomaside cinsiyetin bir fark yaratmadığını iddia etmektedir (Bkz. Towns ve Niklasson, 2017). Türkiye’de de mülakat yaptığımız birçok kadın diplomat Bakanlığa kadın ve erkeklerin aynı şartlar altında alındıklarını, pozitif ya da negatif bir ayrımcılığa uğramadıklarını, hatta Bakanlığın kadın diplomatların hayatlarını kolaylaştırmak için çaba harcadığını ifade etmişlerdir (Bkz. Süleymanoğlu-Kürüm ve Rumelili, 2018, s. 14). Kadın diplomatların, artık mesleğe koşullarını bilerek girdikleri için, her bölgede görev yapmak konusunda istekli olduğunu ve bu durumun, erkek diplomatların her bölgede görev yapabilecekleri için tercih edilmesinin önüne geçtiğini düşünmektedirler. Benzer şekilde birçok kadın diplomat, yukarıda bahsedilen mesleğin hem siyasi temsil hem de sosyal yönünü üstlenme bakımından rahatsızlık duymamakta ve bunu doğal olarak karşılamaktadır.

Diplomasi dünyasında, kültürel ve cinsiyetçi pratikler nedeniyle ortaya çıkabilecek ayrımcılığa açıkça karşı çıkmak hassas diplomatik kod nedeniyle mümkün görünmemektedir. Yine de kadın diplomatların farkında olarak ya da olmayarak erkeksi özelliklerini ön plana çıkararak cinsiyetçi ayrımcılıkla mücadele ettikleri de görülmektedir. Aggestam ve Towns (2018) tarafından derlenen Gendering Diplomacy and International Negotation adlı eserde incelenen birçok vaka, kadınların diplomaside yer edinmelerinin maskülen özellikler ortaya koymakla mümkün olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin ilk kadın diplomatı Adile Ayda’nın yirmi üç yıl sonra diplomasi mesleğine döndüğünde kadınlık ile erkekliği bir arada yürüttüğünü ifade etmesi ve Birleşmiş Milletler Viyana Ofisi’nde görev yapmış Büyükelçi Sumru Noyan’ın futbol maçlarını takip ederek erkek meslektaşlarıyla ortak bir dil aradığını beyan etmesi bu durumu doğrulamaktadır (Süleymanoğlu-Kürüm ve Rumelili, 2018).

Öte yandan pek çok kadın diplomat kadın olmanın diplomaside kendilerine sağladığı avantajları gündeme getirmektedir. Bu avantajlar, kadın ve anne olmalarından dolayı konsolosluklarda vatandaşların sorunlarıyla daha etkin ilgilenebildikleri; daha aktif ve sosyal oldukları için bilgi ve istihbarat toplamada daha iyi oldukları; anlayışlı, çalışkan ve düzenli oldukları için detayları unutmadıkları; empati ve iletişim becerilerinden dolayı daha iyi problem çözdükleri ve müzakere masasına daha yumuşak bir üslup getirdikleri şeklinde ifade edilmiştir (Süleymanoğlu-Kürüm ve Rumelili, 2018). Ayrıca kadın diplomatların, kamu diplomasisinde yerel kadınlara da ulaşabildiklerinden daha etkin olduğu belirtilmiştir.

Diplomasideki cinsiyetçi uygulamalarla bu şekilde –gerek erkeksi özellikleri ön plana çıkararak gerekse kadınsı özelliklerin avantajını vurgulayarak– mücadele etme, diplomasi kurumunun “egemen maskülen” yapısını yeniden üretme sonucunu doğurmaktadır.

Sonuç

Yukarıda belirtildiği gibi, tarihsel olarak barışla özdeşleştirilen ve önemli diplomatik faaliyetler yürüten kadınlar, diplomasinin profesyonelleşmesiyle meslek dışına itilmiş ve diplomasideki varlıkları diplomat eşi olmaya indirgenmiştir. 1920’lerden sonra diplomasi mesleği kadınlara açılmaya başlanmış ama kadın diplomat sayısında ancak 1995 yılında benimsenen Beijing Eylem Platformu sonrası anlamlı bir artış olmuştur. Kadınların resmi diplomasiye girmelerinden sonra da erkek egemen diplomasi dünyasında mevcut olan kültürel ve cinsiyetçi pratikler kadınların diplomatik kariyerlerini olumsuz etkilemiş ve etkinliklerini zayıflatmıştır. Bu cinsiyetçi pratikler pek çok Batı ülkesinde kadın diplomatlara karşı uygulanan evlilik yasağı, bu yasağı uygulamayan Türkiye’de ise kadınların yurtdışı temsilciliklerine atanmasının kısıtlanması ve evli diplomatlar için uygulanan tayin politikalarında kendini göstermiştir. Ayrıca aile ve iş yaşamı dengesini kurmanın zorluğu, gerek kadın diplomatların kendi tercihleri gerekse amirlerinin bu zorluğun kadın diplomatların çalışmalarını etkileyeceği varsayımıyla hareket etmeleri sonucu meslekte cinsiyetçi bir iş bölümünü yaratmıştır. Bu iş bölümünde erkek diplomatlar mesleğin üst mevkilerinde ve ekonomik ve askerî statü bakımından daha önemli atamalarda yer alırken kadın diplomatlar ise alt seviyelerde, konsolosluk hizmetlerinde ve cinsiyet eşitliğinin yüksek olduğu, demokratik ve güvenli ülkelerde kümelenmiştir.

Bu cinsiyetçi iş bölümüne ve pratiklere rağmen, kadınların diplomasideki yükselişi Türkiye’de ve dünyada devam etmektedir. Diplomasinin cinsiyet makyajındaki bu değişimin, devletlerin dış ve güvenlik politikalarına ve genel olarak uluslararası ilişkilere olumlu bir etkisi olacağına dair bir beklenti oluşmaktadır. Kadınların lider roller üstlendiği bir diplomaside etik ve normatif değerlerin ön plana çıkacağı, uluslararası krizlerin ve çatışmaların kadınlara etkisinin dikkate alınacağı beklenmektedir. Nitekim İsveç’in 2014 yılında ilan ettiği feminist dış politikanın amacı, kadınların ve kız çocuklarının hem savaşta hem de barışta sürekli olarak ihlal edilen haklarını korumak olarak belirtilmiştir. Yalnız unutulmamalıdır ki, kadınların diplomaside artan sayıları diplomasinin önceliklerini değiştirmeye tek başına yetmeyecektir. Kadın diplomatların, diplomasinin cinsiyetçi yapısını sorgulamadan meslekte yükselmeyi hedeflemeleri diplomasinin egemen maskülenliğini yeniden üreteceğinden dış politika ve uluslararası ilişkilere muhtemel olumlu etkilerini zayıflatacaktır.

Kaynakça

Aggestam, K. ve Towns, A. (2018). Gendering diplomacy and international negotiation. Basingstoke: Palgrave Macmillan.

Bashevkin, S. (2018). The taking of foggy bottom? Representation in US diplomacy. Karin Aggestam ve Ann Towns (Der.). Gendering diplomacy and international negotiation içinde (ss. 45-63). Basingstoke: Palgrave Macmillan.

DB (2016). Türk Dışişleri Bakanlığı, İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı, Cinsiyetlere göre 1990 ve 2016 yıllarında görev yapan toplam meslek memuru ve konsolosluk ve ihtisas memuru sayısı, E-mail Teatisi, 12 Mayıs 2016.

DB (2015). Türk Dışişleri Bakanlığı İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı, Cinsiyetlere göre 2014 yılı tüm diplomatlar ve atandıkları misyonlar, E-Mail Teatisi, 12 Ağustos 2015.

Demel, A. J., (t.y.). Female “diplomats” in Europe from 1815 to the present. EHNE France. https://ehne.fr/en/article/gender-and-europe/gender-citizenship-europe/female-diplomats-europe-1815-present Son erişim tarihi: 15 Mart 2020.

Enloe, C. (1990). Bananas, beaches, and bases: Making feminist sense of ınternational politics. Berkeley, CA:  University of California Press. [Muzlar, plajlar ve askeri üsler: Feminist bakış açısından uluslararası siyaset, çev. Berna Kurt, Ece Aydın. İstanbul: Çitlembik Yayınları, 2003.]

Ergin, S. (1998). Dışişleri kadınlardan sorulacak.  Milliyet, 22 Şubat. http://www.hurriyet.com.tr/index/ArsivNews.aspx?id=-7352 Son Erişim Tarihi: 15 Mart 2020).

Farias, R.S. ve Carmo, G. F. (2018). Brazilian female diplomats and the struggle for gender equality. Karin Aggestam ve Ann Towns (Der.), Gendering Diplomacy and International Negotiation içinde. Basingstoke: Palgrave Macmillan.

Good, B. J. (1981). Women in the foreign service: A quiet revolution. The Foreign Service Journal, 67, 47-50.

Hansler, J. (2020) UK appoints new ambassador to the US, https://edition.cnn.com/2020/02/07/politics/new-uk-ambassador-to-us-karen-pierce/index.html Son erişim tarihi: 15 Mart 2020.

History Notes 20. Women and the Foreign Office, FCO Historians,

https://assets.publishing.service.gov.uk/government/uploads/system/uploads/attachment_data/file/747797/Women_in_Diplomacy_History_Note__2nd_Edition_.pdf Son erişim tarihi: 15 Mart 2020.

Kiddle, A. M. (2015). In Mexico’s defense: Dueling, diplomacy, gender and honour, 1876-1940. Mexican Studies, 31(1), 22-47.

McCarthy, H. (2014a). The rise of the female diplomat. Prospect, 20 Ekim.

http://www.prospectmagazine.co.uk/opinions/the-rise-of-the-female-diplomat Son erişim tarihi: 15 Mart 2020.

McCarthy,  H. (2014b). Women of the world: The rise of the female diplomat. Londra: Bloomsbury.

Neumann,  I. B. (2012). At home with the diplomats. Ithaca, NY: Cornell University Press.

Niklasson, B. ve Robertson, F. (2018). The Swedish MFA: Ready to live up to expectations? Karin Aggestam ve Ann Towns (Der.), Gendering diplomacy and international negotiation içinde (ss. 65-85). Basingstoke: Palgrave Macmillan.

Peirce, L. P. (1993). The imperial harem: Women and Sovereignty in the Ottoman Empire. New York: Oxford University Press. [Harem-i Hümayun: Osmanlı İmparatorluğu’nda Hükümranlık ve Kadınlar, çev. Ayşe Berktay. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.]

Rumelili, B. ve Suleymanoglu-Kurum, R. (2018). Women and gender in turkish diplomacy: historical legacies and current patterns. Karin Aggestam ve Ann Towns (der.), Gendering Diplomacy and International Negotiation içinde (ss. 87-106). Basingstoke: Palgrave Macmillan.

Sidi, M. ve Robertson, N. (2019). BBC Business https://edition.cnn.com/2019/02/24/politics/saudi-appoints-us-ambassador/index.html Son erişim tarihi: 15 Mart 2020.

Sluga, G. ve James, C., der. (2015). Women, diplomacy and ınternational politics since 1500. Londra: Routledge.

Toosi, N. (2014). Female diplomats share secrets, Politico, 9 Şubat. http://www.politico.com/story/2014/09/diplomats-women-state-department-110506 Son Erişim Tarihi 13 Mart 2020.

Towns, A. ve Niklasson, B. (2017). Gender, ınternational status and ambassador appointments. Foreign Policy Analysis, 13(3), 521-540.

Towns, A. (2009). The status of women as a standard of ‘civilization’. European Journal of International Relations, 15(4), 681-706.

Yüzbaşıoğlu, N. (2017). Kadın diplomatlar hariciyeyi anlattı (2). Anadolu Ajansı, 8 Mart. http://www.memleket.com.tr/kadin-diplomatlar-hariciyeyi-anlatti-2-1075616h.htm Son erişim tarihi: 15 Mart 2020.