Erkeklik ve Kadına Yönelik Şiddet

Beril Türkoğlu

Türkiye’de kadına yönelik şiddet, ataerkil sistem ve namus kültürünün şekillendirdiği bir toplumda günden güne büyüyen bir problem. Bu satırları yazarken bile erkek şiddetinin ülkenin ve dünyanın farklı yerlerinde devam ettiğini biliyoruz (HÜNEE, 2015). Bianet’in sistematik olarak yürüttüğü erkek şiddeti çetelesine baktığımızda geçtiğimiz Şubat (2020) ayı içerisinde Türkiye’nin farklı illerinde 51 kadının şiddet gördüğünü, 20 kadının erkekler tarafından öldürüldüğünü ve bu cinayetlerin %55’inde faillerin kadınların kocaları olduğunu görüyoruz (Kepenek, 2020). Öldürülen kadınlar için oluşturulan dijital anıtta (bkz. anıtsayac.com), 2019 yılında kayıtlara geçen 411, 2020’nin başından bu yana ise iki ayda 57 kadının erkek şiddetiyle hayatını kaybettiği, kadınların isimleri ve cinayet ayrıntılarıyla beraber veriliyor (bkz. Şekil 1). Faillerin tamamı erkek olmakla beraber ilk sırayı kocaları, eski sevgilileri/partnerleri ve erkek akrabaları alıyor (HÜNEE, 2015).

Şekil 1. Şiddetten ölen kadınlar için oluşturulmuş dijital anıt.

Kaynak: anitsayac.com

Bu dijital anıtta kadın isimlerinin üzerine tıkladığınızda ölüm nedeni, tarihi ve cinayetin ayrıntıları ile ilgili bilgilere ulaşabiliyorsunuz. Binlerce kadın isminden rasgele seçim yapıp ölüm nedenlerine baktığınızda ortak bir örüntüye ulaşmak mümkün: Tartışma, kıskançlık, eşinin başka erkekler tarafından rahatsız edilmesi, kadının ayrılma talebi, geçimsizlik nedeniyle doğan tartışma, mal varlığı tartışması vb. İşte burada şu sorulara cevap aramak önem kazanıyor: “Neden erkekler tutarlı olarak bu nedenlerle kadınları öldürüyor?” “Her erkek bu şiddeti gösterme potansiyeline sahip mi?” “Neden erkekler fail, kadınlar şiddetin hedefi oluyor?”.  Bu soruların yanıtı, ataerkil toplum sisteminde erkekliğin nasıl inşa edildiği ve kadının bu inşa sürecinde nasıl pasifize edildiğinde gizleniyor.

Faillerin tamamının erkek olması hiçbir raporda tesadüf değil, aksine örtük bir gerçeği göstermekte. Toplumdaki erkeklik ideolojisini kadına yönelik ve toplumsal cinsiyet temelli her türlü şiddetin faili olarak tartışabilmek ancak erkeklik normlarının şiddeti nasıl bir tahakküm aracı olarak kullandığını anlamaktan geçiyor. Bu yazıda genel olarak erkekliğin toplumsal olarak nasıl algılandığını, hangi normlardan beslendiğini, nasıl bir kaygan zemine oturduğunu ele alarak kadına yönelik şiddeti nasıl beslediğini anlamaya çalışacağız.

Erkek şiddeti, erkekliği yeniden kuran ve ataerkil sistemin devamını sağlayan bir araçtır. Erkekliğin toplumsal inşasında ciddi bir işlevi olan bu araç, elbette sadece kadına yönelik değil, erkeklik ideolojisinin “öteki” olarak sınıflandırdığı tüm gruplara yönlendirdiği şiddet olarak algılanmalıdır. Bu kapsamda LGBTQ+ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans, queer) bireylerin cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle maruz kaldıkları şiddet; “yeterince erkek” görünmediği için sokak ortasında tartaklanan eşcinsel bir erkeğe uygulanan şiddet; trans bireylere toplumsal cinsiyet normlarını ihlal ettiği gerekçesiyle uygulanan şiddet; şiddet gören bir trans bireyin şikâyetinin ciddiye alınmaması örneğindeki devlet şiddeti veya bir kadının eşinden, sevgilisinden veya babasından gördüğü her türlü şiddet toplumsal olarak aynı dinamikten beslenmektedir. Bu örnekleri ve tartışmayı hegemonik erkekliğin ötekileştirdiği tüm gruplar üzerinden yapmak çok daha kapsayıcı olsa da bu yazıda erkekliği kadına yönelik şiddet ile olan ilişkisi üzerinden tartışmaya çalışacağız. Her ne kadar farklı bağlamları barındırsa da bu ilişki toplumsal bir sistemin ürünü olduğundan şiddetin hedefi olan diğer gruplar genelinde de düşünülebilir.

Kadına Yönelik Şiddet

Türkiye’de kadına yönelik şiddetin yaygınlığını ve farklı şiddet türlerini haritalayan en önemli çalışmalardan biri olan “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması” (HÜNEE, 2015), bu problemin ülkenin tüm bölgelerine sirayet etmiş olduğunu oldukça net gösteriyor ve kadına yönelik şiddetin sistemsel bir anlayışın sonucu olduğuna işaret ediyor. Araştırmada elde edilen son verilere göre görüşülen 6.287 kadının yarısı eşi veya beraber olduğu erkek tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılmış. Daha ayrıntılı bakacak olursak kadınların en fazla maruz kaldığı fiziksel şiddet davranışları sırasıyla dayak atma (% 52,4), yumruk atma (%48), tokat atma (%37,8) ve tartaklama (% 37,8) şeklinde vuku bulmuştur (HÜNEE, 2015).

Birleşmiş Milletler’in Kadınlara Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına Dair Bildirgesi’ne göre kadına yönelik şiddet “ister kamusal ister özel hayatta olsun bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya özgürlükten keyfi olarak yoksun bırakma dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar veya acı verme sonucu doğuran veya bu sonucu doğurması muhtemel olan, cinsiyete dayalı her türlü şiddet eylemi anlamına gelir.” (Madde 1). Kadına yönelik şiddetten bahsederken akla ilk gelen fiziksel şiddet olsa da uluslararası arenada tanınan bu sözleşme, kadına yönelik şiddeti farklı alanları dahil ederek şu şekilde ayrıntılandırmıştır:

Kadınlara yönelik şiddetin, bunlarla sınırlı olmaksızın aşağıdakileri içerir biçimde anlaşılması gerekir: (a) Dayak ve hırpalama, ev halkına dahil olan kız çocuklarının cinsel suistimali, drahoma bağlantılı şiddet, evlilik içi tecavüz, kadın cinsel organını sakatlama veya kadına zarar veren diğer geleneksel uygulamalar, eş haricinde (ev halkına dahil) kişilerce uygulanan şiddet, sömürüyle bağlantılı şiddet dahil olmak üzere aile içinde meydana gelen fiziksel, cinsel veya psikolojik şiddet; (b) Tecavüz, cinsel suistimal, iş yerinde, eğitim kurumlarında veya diğer yerlerde meydana gelen cinsel taciz ve sindirme, kadın ticareti ve fahişeliğe zorlama dahil olmak üzere genel olarak toplum içinde meydana gelen şiddet; (c) Nerede olursa olsun devlet tarafından işlenen veya göz yumulan fiziksel, cinsel veya psikolojik şiddet.” (Madde 2).

Şiddet tanımlarının da yer verdiği üzere kadına yönelik şiddet sadece aile içerisinde gerçekleşen bir problem değildir. Hatta şiddetin bireysel veya sistemsel olarak ele alınması problemin kaynağına dair oldukça fazla şey söylemektedir (Anderson, 2005). Kadına yönelik şiddeti ilişki içerisindeki çatışmaların çözüm aracı olarak ele alan bir görüş vardır ki bu görüş şiddeti bireysel bir olgu olarak görür; erkekler kadar kadınların da şiddet uyguladığını söyler. Ancak bu görüş, şiddetin ve erkekliğin iktidarla ilişkisini görmezden gelir. Şiddet tüm bireylerin farklı koşullarda icra ettiği bir davranış olabilir ancak şiddetin erkekliğin inşasındaki önemi toplumsal cinsiyet ve iktidar pratiklerinden bağımsız değildir. Bu durumda erkeklik sadece şiddeti doğurmaz, erkekliğin başkaları tarafından sorgulandığı durumlarda şiddet ile kendini yeniden inşa eder.

Hegemonik Erkeklik ve Erkeklik İdeolojisi

 Şiddetin erkeklikle ilişkisini hegemonik erkeklikten bahsetmeden yapmak oldukça zordur. Hegemonik erkeklik, bir toplumda (belirli zaman ve koşullarda) hâkim olan erkeklik ideolojisini yansıtır ve bu ideolojinin idealleştirdiği erkekliğin vücut bulmuş halidir. Bu konuda yapılan çalışmalar hegemonik erkekliği makul ölçüde spor yapan, karizmatik, beyaz, iyi bir iş sahibi, cinsel olarak aktif ve gerektiğinde gücünü gösterebilen bir erkeklik icrası olarak tanımlıyor (Connell, 1995). Tanımı daha da damıtırsak, erkeklik rol ve normlarını içselleştirerek hem kadınlar (dışsal hegemonya) hem de “diğer” erkekler üzerinde (içsel hegemonya) tahakküm kurabilen; hem maddi hem de toplumsal sermayeyi (örn., toplumsal iktidar) yöneten bir erkeklik idealine işaret ettiğini görürüz. Toplumda idealleştirilen erkek imajı ve bu imajın sahip olduğu değerler gerek devlet kurumlarının politikalarıyla gerekse de çeşitli medya araçlarının dağıtımıyla diğerleri tarafından içselleştirilip benimsenir. Hegemonik erkeklik, erkeklere ulaşmaları gereken ideal erkeklik olarak sunulur ve bu ideale ulaşma yolunda farklı erkeklik pratikleri ortaya çıkar. Örneğin, bazı erkekler sistemin kabulünü elde etmek için yeri geldiğinde –kendileri üzerinde tahakküm kursa da– hegemonik erkeklik ile iş birliği içerisine girer. Bazıları ise hegemonik erkekliğin dayatmalarını reddettikleri için veya etnik kimlikleri nedeniyle yine bu erkeklik tarafından tahakküm altına alınır. Bir başka deyişle, tek bir erkeklikten bahsetmek yerine, hegemonik erkeklikle girdiği ilişki biçimine göre çoğul erkeklik performanslarından bahsetmek mümkündür (Connell, 1995; Türk, 2015).

Hegemonik erkeklik kendi iktidarını sürdürebilmek için ötekiler yaratır ve bu ötekiler üzerinde tahakküm kurar. Hâkim erkeklik ideolojisinden aldığı destekle kadınlar ve bu ideolojinin gereklerini yerine getirmeyen erkekler üzerinde şiddeti bir iktidar aracı olarak kullanır (Türk, 2015). Erkeklik ideolojisi, bir erkeğin erkek statüsünü hak edebilmesi için nasıl davran(ma)ması ve nasıl görün(me)mesi gerektiğini belirleyen normlar bütünüdür. Bu toplumsal statüyü kazanma ve kaybetme kaygısı yaşatan ve bu kaygıdan açığa çıkan yeniden inşa stratejileriyle hem erkekleri hem de kadınları mağdur eden bütüncül bir düşünce ve pratik biçimidir (Cuthbert, 2015; Smiler, 2004; Thompson ve Pleck, 1986). Diğer bir deyişle erkeklik ideolojisi, toplumda idealleştirilen bir erkeklik yaratmayı hedefler ve bu idealden sapan erkeklikleri de bu ideali tehdit eden herkes gibi cezalandırır.

Erkekliğin tanımı ve pratikleri farklı toplumlara ve zamana göre değişse de pek çok kültür için erkeklik statü sahibi olmak, çalışmak, kazanmak, kendine güvenmek, risk almak, duygusal ve fiziksel açıdan sert görünmek, duygularını açığa vurmamak, kadınsı algılanan herhangi bir davranıştan kaçınmak ve gerektiğinde iktidarını şiddetle ispatlamak beklentileriyle tanımlanabilir (Levant, 1992; Mahalik vd., 2003; Thompson ve Pleck, 1986). Erkekliğe dair statü, çalışmak-kazanmak gibi tanımlamalar aile reisliğinin beraberinde getirdiği özellikler olsa da diğer kültürlerde bu net bir şekilde vurgulanmamaktadır. Ancak Türkiye kültüründe erkekliğin tanımı ağırlıklı olarak aile reisliği üzerinden yapılmakta (Sancar, 2009); aile bireylerini koruyup kollamak, bir iş sahibi olmak ve onlara sahip çıkmak adam olmak ile bir görülmektedir (Türkoğlu, 2013). Erkeğin koruyucu özelliği erkeklik ideolojisinin teşvik ettiği ve toplumsal beklentiyi karşılayan bir özelliktir. Ancak bu, aile birimi özelinden bir erkeklik itibarı oluşturmaktadır ve bu itibar, erkeğin kendisine bağlı gördüğü kişilerin (örn. eş, kız çocuk, kadın akrabalar) toplum normlarına uygun davranmaması durumunda (tabiri caizse) ayaklar altına alınır. Türkiye’deki namus cinayetleri bu itibar sisteminin bir sonucudur.

Şiddeti Doğuran ve Meşrulaştıran Etmenler

Erkeklik ideolojisi farklı davranış şekilleriyle kendini gösterebilir. Kadınları ve kadınsı gördüklerini küçümsemek, şiddeti erkeksi bir davranış olarak görmek bunlardan sadece birkaçıdır. Araştırmalara göre, erkekler toplumdaki erkeklik ideolojisini ne kadar içselleştirir ve uygularsa o kadar fazla cinsel şiddet göstermektedirler (Lackie ve de Man, 1997). Şiddet, erkekliğin kurucu unsurlarından biri olsa da özellikle erkekliği sorgulayan, tehdit eden ve başkalarının gözünde küçük düşüren durumlarda sarsılan statüyü yeniden kazanmaya hizmet eder. Bu anlamda şiddet, sebepsiz yere kullanıldığında erkeğe yakışmayan, fakat durum gerektirdiğinde kullanılması beklenen bir erkeklik pratiği olarak görülmektedir.

Şiddeti doğuran durumlar erkekliğin krize girdiği durumlar olarak tartışılmakta ve bu kriz şiddete uygun bir zemin yaratmaktadır. Literatürde bu konu erkeklik rolü stresi (Eisler ve Skidmore, 1987) veya erkekliğe tehdit (Vandello, Bosson, Cohen, Burnaford ve Weaver, 2008) başlıkları altında da incelenmektedir. Erkekliği tehdit eden, başkaları gözünde sorgulatan durumlar nelerdir diye baktığımızda kadınlardan aşağı hissetmeye neden olan durumlar (örn., patronun kadın olması, eşinin kendisinden daha yüksek maaşı olması), fiziksel ve cinsel yetersizlik, zekâ ve başarı anlamında aşağı hissetmek (örn., başkaları yanında kendisiyle alay edilmesi), kararlarının sorgulanması, ailede sözünün dinlenmemesi, tahakkümü altında gördüğü kişilerin kendi erkeklik itibarını zedelemesi ve erkekliğine başkaları yanında laf edilmesi bunlardan sadece birkaçıdır (Sakallı ve Türkoğlu, 2019).

Erkekliği statü sahibi olmak, sert görünmek, kadınsı olandan kaçınmakla eşdeğer tutan erkekler, bu değerleri karşılayamayacağına dair daha fazla kaygı/korku beslemekteler (Jakupcak, Lisak ve Roemer, 2002). Bu kaygı, örneğin, kadınlardan daha “aşağı” olma, fiziksel olarak yetersiz kalma, performans kaybı, duygularını belli etmek durumunda kalmak gibi durumlarda kendini çok kaygılı ve stresli hissetmek şeklinde de açıklanabilir. Buraya kadar erkeklik ideolojisi ve bunun yarattığı yüksek kaygı seviyeleri tek başına şiddeti doğurmazken, her ikisi de yüksek seviyelerde olduğunda kadınlara (özellikle de ilişkide oldukları eşleri veya sevgililerine) yönelik şiddetle sonuçlanır. Yani, hem erkeklik ideolojisini içselleştirip hem de toplumsal konumu hakkında fazla kaygı sahibi olan erkekler eşlerini/sevgililerini daha fazla hırpalamakta, bıçak veya çekiç gibi aletlerle yaralamakta, dövmekte, zarar vereceğine dair tehdit etmektedir (Jakupcak, Lisak ve Roemer, 2002).

Yapılan çalışmalar kadın cinayeti faillerinin ve tecavüz suçlularının, bu şiddeti kadınları kontrol altına almak, onlardan intikam almak veya cezalandırmak gibi motivasyonlarla uyguladığını gösteriyor (Çelik, 2017; Doğan, 2014; Levitt, Swanger, ve Butler, 2008). Bu kontrol çabasının altında da başkalarının gözünde erkekliği kaybetme kaygısı yatar. Toplumsal anlamda çeşitli ritüellerden geçerek kazanılan erkeklik kaybedilirse, bu erkeklerin toplumsal çevrelerinden dışlanma ihtimali çok yüksektir (Vandello vd., 2008). Bir başka deyişle, bu erkekler, erkeklik sahasında oyun dışında kalır ve tekrar oyuna girebilmek için bu oyunu kurallara göre oynamalı ve (toplumsal olarak) kendini tekrar kabul ettirmelidir. Kriz durumlarında şiddeti kullanarak hem kendi gözündeki değerini hem de toplumun gözündeki erkekliğini yeniden ispatlamış olacaktır (O’Neil, 1981; Thompson ve Pleck, 1995). Tam da bu noktada şiddet, bu tahakkümü kazanmak ve sürdürmek adına ataerkil sistemin altın tepsiyle erkeklere sunduğu işlevsel bir araç haline gelir. Sosyalizasyon süreçlerinde şiddetin farklı biçimlerini öğrenen erkekler, şiddeti kullanma kılavuzuna da sahip olur (Yarar, 2015).

Sonuç Yerine

 Toparlamak gerekirse, kadına ve öteki görülen tüm gruplara yönelen erkek şiddeti, erkeklik ideolojisinden bağımsız değildir. Aksine bu ideoloji mümkün kıldığı için, erkekler şiddeti en kolay uygulayabilecekleri kişileri veya grupları seçerler. Türkiye örneğinde sünnet olmak, millî olmak, askere gitmek, eli ekmek tutmak gibi en temel toplumsal ritüellerle bir kazanç olarak verilen erkeklik statüsü, çok kaygan bir zemin üzerine inşa edilir (Sancar, 2009; Selek, 2008). Erkekler bu zeminde ayakta durmak için toplumsal gerekleri istikrarlı bir şekilde yerine getirir, getiremediği durumlarda ortaya çıkan statüyü kaybetme kaygısı ile şiddet daha işlevsel hale gelir (Connell, 1995; Vandello vd., 2008). Bu döngüyü kırmak ise yine toplumsal değişimin mümkün olduğuna inanmakla mümkündür. Fiziksel/biyolojik olarak verili özellikler üzerinden değil; zamana ve toplumsal dinamiklere göre icra edilen bir toplumsal cinsiyet pratiği olmasıyla erkeklik, hegemonik olmayan erkeklik pratiklerini de mümkün kılar. Bu nedenle etrafımızı çeviren erkeklik ideolojisinin ve erkekliğin inşa stratejilerinin farkında olarak başka bir erkeklik mümkün diyebilmek bizleri yeni başlangıçlara ve mücadelelere götürecektir.

Kaynakça

Anderson, K. L. (2005). Theorizing gender in intimate partner violence research. Sex Roles, 52(11–12), 853–865. http://doi.org/10.1007/s11199-005-4204-x

Çelik, G. (2017). Öldüren erkek(lik)ler: Eşine şiddet uygulamış cezaevindeki erkekler. Nota Bene Yayınları.

Connell, R. W. (1995). Masculinities. Berkeley: University of California Press.

Cuthbert, A. (2015). Current and possible future directions in masculinity ideology research. Psychology of Men & Masculinity, 16(2), 134–136.

Doğan, R. (2014). The profiles of victims, perpetrators, and unfounded beliefs in honor killings in turkey. Homicide Studies, 18(4), 389–416. http://doi.org/10.1177/1088767914538637

Eisler, R. M. ve Skidmore, J. R. (1987). Masculine gender role stress: Scale Development and component factors in the appraisal of stressful situations. Behavior Modification, 11(2), 123–136. http://doi.org/10.1177/01454455870112001

HÜNEE (Hacettepe Üniversitesi Nufüs Etütleri) (2015). Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddet araştırması. Ankara: Elma Teknik Basım Matbaacılık.

Jakupcak, M., Lisak, D., ve Roemer, L. (2002). The role of masculine ideology and masculine gender role stress in men’s perpetration of relationship violence. Psychology of Men & Masculinity, 3(2), 97–106. http://doi.org/10.1037//1524-9220.3.2.97

Kepenek, E. (2020, 3 Mart). Erkekler Şubatta 20 kadını öldürdü. Bianet. http://bianet.org/bianet/erkek-siddeti/220815-erkekler-subat-ta-20-kadini-oldurdu

Levant, R. F. (1992). Toward the reconstruction of masculinity. Journal of Family Psychology, 5, 379–402.

Levitt, H. M., Swanger, R. T. ve Butler, J. B. (2008). Male perpetrators’ perspectives on intimate partner violence, religion, and masculinity. Sex Roles, 58(5–6), 435–448. http://doi.org/10.1007/s11199-007-9349-3

Mahalik, J. R., Locke, B. D., Ludlow, L., Mahalik, J. R., Locke, B. D., Ludlow, L. H., … Freitas, G. (2003). Development of the conformity to masculine norms inventory norms inventory. Psychology of Men & Masculinity, 4(1), 2–25. http://doi.org/10.1037/1524-9220.4.1.3

O’Neil, J. M. (1981). Male sex role conflicts, sexism, and masculinity: psychological implications for men, women, and the counseling psychologist. The Counseling Psychologist, 9(2), 61–80.

Sakallı, N., ve Türkoğlu, B. (2019). “Erkek” olmak ya da olmamak: Sosyal psikolojik açıdan erkeksilik/erkeklik çalışmaları. Türk Psikoloji Yazıları, 22(44), 52-76.

Sancar, S. (2009). Erkeklik: İmkansız İktidar, Ailede, Piyasada, Sokakta Erkekler. İstanbul Metis Yayınları.

Selek, P. (2008). Sürüne sürüne erkek olmak. İletişim Yayınları.

Smiler, A. P. (2004). Thirty years after the discovery of gender: Psychological concepts and measures of masculinity. Sex Roles, 50(Ocak), 15–26. http://doi.org/10.1023/B:SERS.0000011069.02279.4c

Thompson, E. H., & Pleck, J. H. (1986). The structure of male role norms. American Behavioral Scientist, 29, 531–543.

Türk, B. (2015). “Şiddete meyyalim vallahi dertten”: Hegemonik erkeklik ve şiddet. Içinde B. Yarar (Ed.), Şiddetin cinsiyetli yüzleri (ss. 85–111). İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Türkoğlu, B. (2013).  Fay hattında erkeklikler: Çalışma ve işsizlik ekseninde erkekliğe bakış. Mülkiye Dergisi, 37(4), 33-61.

Vandello, J. A., Bosson, J. K., Cohen, D., Burnaford, R. M., ve Weaver, J. R. (2008). Precarious manhood. Journal of Personality and Social Psychology, 95(6), 1325–1339. http://doi.org/10.1037/a0012453

Yarar, B. (2015). “Yakın ilişki içinde şiddet”i feminist bakışla yeniden düşünmek. Içinde B. Yarar (Ed.), Şiddetin cinsiyetli yüzleri (ss. 13–51). İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.